Translation meaning & definition of the word "youth" into Turkish language

noun

1. A young person (especially a young man or boy)

synonym:
• young person
,
• youth
,
• younker
,
• spring chicken

1. Bir genç (özellikle genç bir erkek veya erkek)

eşanlamlı:
• genç insan
,
• gençlik
,
• genç
,
• genç horoz

2. Young people collectively

• "Rock music appeals to the young"

• "Youth everywhere rises in revolt"

synonym:
• young
,
• youth

2. Gençler toplu halde

• "Rock müziği gençlere hitap ediyor"

• "Her yerde gençlik isyanda yükselir"

eşanlamlı:
• genç
,
• gençlik

3. The time of life between childhood and maturity

synonym:
• youth

3. Çocukluk ve olgunluk arasındaki yaşam zamanı

eşanlamlı:
• gençlik

4. Early maturity

• The state of being young or immature or inexperienced

synonym:
• youth

4. Erken olgunluk

• Genç ya da olgunlaşmamış ya da deneyimsiz olma durumu

eşanlamlı:
• gençlik

5. An early period of development

• "During the youth of the project"

synonym:
• youth
,
• early days

5. Erken bir gelişme dönemi

• "Projenin gençliği sırasında"

eşanlamlı:
• gençlik
,
• ilk günler

6. The freshness and vitality characteristic of a young person

synonym:
• youth
,
• youthfulness
,
• juvenility

6. Bir gencin tazeliği ve canlılık özelliği

eşanlamlı:
• gençlik

Examples of using

I smoked in my youth.

Gençken sigara içtim.

He committed many sins in his youth.

Gençliğinde birçok günahlar işledi.

When I hear that song I remember my youth.

Ben o şarkıyı ne zaman duysam, gençliğimi hatırlıyorum.

Mrs Cockburn concealed her name lest the knowledge of her sex and youth should produce a prejudice against her work.

Gençlik ve cinsiyetiyle ilgili bilgi işine karşı bir önyargıya sebep olmasın diye Cockburn adını gizledi.

The youth was quiet.

Gençlik sessizdi.

The youth in Malaysia really like Korean and Japanese celebrities.

Malezya'daki gençlik Kore ve Japonya'daki ünlülerden gerçekten hoşlanıyor.

Is there a youth hostel around here?

Buralarda bir gençlik yurdu var mı?

My nephew was excused because of his youth.

Yiğenim gençliğinden dolayı affedildi.

Whenever I hear that song, I remember my youth.

Ne zaman bu şarkıyı duysam gençliğimi hatırlarım.

They don't know what difficulties Tom went through in his youth.

Onlar, Tom'un gençliğinde hangi zorlukları yaşadığını bilmiyorlar.

He grew up to be a fine youth.

O iyi bir genç oldu.

He was very wild in his youth.

O, gençliğinde çok vahşiydi.

We should take his youth into account.

Onun gençliğini göz önünde tutmalıyız.

In the course of our conversation, he referred to his youth.

Konuşmamız süresince o,gençliğinden bahsetti.

We are still clinging to the dreams of our youth.

Hâlâ gençliğimizin rüyalarına tutunuyoruz.

Many great men went through hardship during their youth.

Birçok büyük insan gençliklerinde zorluklardan geçmişlerdir.

You may have good reason to think that your youth is over.

Gençliğinin bittiğini düşünmek için iyi bir nedenin olabilir.

Is there a youth hostel near here?

Buraya yakın bir öğrenci yurdu var mı?