Translation meaning & definition of the word "unique" into Turkish language
Türk diline "benzersiz" kelimesinin çeviri anlamı ve tanımı
English⟶Turkish
Unique
[Benzersiz]/junik/
adjective
1. Radically distinctive and without equal
- "He is alone in the field of microbiology"
- "This theory is altogether alone in its penetration of the problem"
- "Bach was unique in his handling of counterpoint"
- "Craftsmen whose skill is unequaled"
- "Unparalleled athletic ability"
- "A breakdown of law unparalleled in our history"
- synonym:
- alone(p) ,
- unique ,
- unequaled ,
- unequalled ,
- unparalleled
1. Radikal olarak ayırt edici ve eşit olmayan
- "Mikrobiyoloji alanında yalnızdır"
- "Bu teori, sorunun penetrasyonunda tamamen yalnızdır"
- "Bach, kontrpuan kullanımında benzersizdi"
- "Yeteneği eşit olmayan zanaatkarlar"
- "Benzersiz atletik yetenek"
- "Tarihimizde benzeri olmayan bir yasanın dökümü"
- eşanlamlı:
- yalnız(p) ,
- benzersiz ,
- emsalsiz
2. (followed by `to') applying exclusively to a given category or condition or locality
- "A species unique to australia"
- synonym:
- unique(p)
2. (`to'nun ardından) yalnızca belirli bir kategoriye veya duruma veya bölgeye başvurmak
- "Avustralya'ya özgü bir tür"
- eşanlamlı:
- benzersiz(p)
3. The single one of its kind
- "A singular example"
- "The unique existing example of donne's handwriting"
- "A unique copy of an ancient manuscript"
- "Certain types of problems have unique solutions"
- synonym:
- singular ,
- unique
3. Türünün tek örneği
- "Tekil bir örnek"
- "Donne'nin el yazısının benzersiz mevcut örneği"
- "Eski bir el yazmasının eşsiz bir kopyası"
- "Bazı problem türlerinin benzersiz çözümleri vardır"
- eşanlamlı:
- kişisel ,
- benzersiz
4. Highly unusual or rare but not the single instance
- "Spoke with a unique accent"
- "Had unique ability in raising funds"
- "A frankness unique in literature"
- "A unique dining experience"
- synonym:
- unique
4. Son derece sıradışı veya nadir, ancak tek örnek değil
- "Benzersiz bir aksanla konuş"
- "Finans toplamada benzersiz yeteneği vardı"
- "Edebiyatta benzersiz bir dürüstlük"
- "Benzersiz bir yemek deneyimi"
- eşanlamlı:
- benzersiz
Examples of using
This is unique.
Bu eşsiz.
Every person is unique.
Her insan benzersizdir.
It's rather unique.
Oldukça benzersiz.