Translation meaning & definition of the word "trouble" into Turkish language
Türk diline "sorun" kelimesinin çeviri anlamı ve tanımı
Trouble
[Sorun]noun
1. A source of difficulty
- "One trouble after another delayed the job"
- "What's the problem?"
- synonym:
- trouble ,
- problem
1. Bir zorluk kaynağı
- "Birinden sonra bir sorun işi geciktirdi"
- "Sorun nedir?"
- eşanlamlı:
- sorun ,
- problem
2. An angry disturbance
- "He didn't want to make a fuss"
- "They had labor trouble"
- "A spot of bother"
- synonym:
- fuss ,
- trouble ,
- bother ,
- hassle
2. Kızgın bir rahatsızlık
- "Karışıklık çıkarmak istemiyordu"
- "Işgücü sorunları vardı"
- "Bir rahatsız nokta"
- eşanlamlı:
- telaş ,
- sorun ,
- zahmet vermek ,
- güçlük
3. An event causing distress or pain
- "What is the trouble?"
- "Heart trouble"
- synonym:
- trouble
3. Sıkıntıya veya acıya neden olan bir olay
- "Sorun nedir?"
- "Kalp sorunu"
- eşanlamlı:
- sorun
4. An effort that is inconvenient
- "I went to a lot of trouble"
- "He won without any trouble"
- "Had difficulty walking"
- "Finished the test only with great difficulty"
- synonym:
- trouble ,
- difficulty
4. Rahatsız edici bir çaba
- "Birçok belaya girdim"
- "Sorunsuz kazandı"
- "Yürümekte zorluk çektim"
- "Testi sadece büyük zorluklarla bitirdi"
- eşanlamlı:
- sorun ,
- zorluk
5. A strong feeling of anxiety
- "His worry over the prospect of being fired"
- "It is not work but worry that kills"
- "He wanted to die and end his troubles"
- synonym:
- worry ,
- trouble
5. Güçlü bir kaygı duygusu
- "Işten kovulma ihtimaline karşı endişesi"
- "İş değil, öldüren endişe"
- "Ölmek ve sıkıntılarını bitirmek istiyordu"
- eşanlamlı:
- endişe ,
- sorun
6. An unwanted pregnancy
- "He got several girls in trouble"
- synonym:
- trouble
6. İstenmeyen bir hamilelik
- "Başında birkaç kız var"
- eşanlamlı:
- sorun
verb
1. Move deeply
- "This book upset me"
- "A troubling thought"
- synonym:
- disturb ,
- upset ,
- trouble
1. Derinden hareket etmek
- "Bu kitap beni üzdü"
- "Rahatsız edici bir düşünce"
- eşanlamlı:
- rahatsız etmek ,
- üzgün ,
- sorun
2. To cause inconvenience or discomfort to
- "Sorry to trouble you, but..."
- synonym:
- trouble ,
- put out ,
- inconvenience ,
- disoblige ,
- discommode ,
- incommode ,
- bother
2. Rahatsızlık veya rahatsızlık vermek için
- "Sizi rahatsız ettiğim için üzgünüm, ama..."
- eşanlamlı:
- sorun ,
- söndürmek ,
- rahatsızlık ,
- gücendirmek ,
- bozmak ,
- rahatsız etmek ,
- zahmet vermek
3. Disturb in mind or make uneasy or cause to be worried or alarmed
- "She was rather perturbed by the news that her father was seriously ill"
- synonym:
- perturb ,
- unhinge ,
- disquiet ,
- trouble ,
- cark ,
- distract ,
- disorder
3. Akılda rahatsız veya tedirgin veya endişe veya endişe neden olun
- "Babasının ağır hasta olduğu haberinden oldukça rahatsızdı"
- eşanlamlı:
- huzursuz etmek ,
- sinir bozmak ,
- huzursuzluk ,
- sorun ,
- tarlakuşu ,
- şaşırtmak ,
- düzensizlik
4. Take the trouble to do something
- Concern oneself
- "He did not trouble to call his mother on her birthday"
- "Don't bother, please"
- synonym:
- trouble oneself ,
- trouble ,
- bother ,
- inconvenience oneself
4. Bir şey yapmak için zahmete gir
- Ilgilenmek
- "Onun doğum gününde annesini aramakta zorlanmadı"
- "Rahatsız etme, lütfen"
- eşanlamlı:
- kendini rahatsız etmek ,
- sorun ,
- zahmet vermek ,
- rahatsızlık vermek
5. Cause bodily suffering to and make sick or indisposed
- synonym:
- trouble ,
- ail ,
- pain
5. Bedensel acı çekmesine ve hasta veya rahatsız olmasına neden olur
- eşanlamlı:
- sorun ,
- hastalanmak ,
- ağrı