Lingvanex Tranalator

Translator for


translation app

Lingvanex - your universal translation app

Translator for

Download For Free

Translation meaning & definition of the word "talk" into Turkish language

Türk diline "konuş" kelimesinin çeviri anlamı ve tanımı

EnglishTurkish

Talk

[Konuşma]
/tɔk/

noun

1. An exchange of ideas via conversation

  • "Let's have more work and less talk around here"
    synonym:
  • talk
  • ,
  • talking

1. Konuşma yoluyla fikir alışverişi

  • "Burada daha çok çalışıp daha az konuşalım"
    eşanlamlı:
  • konuşmak
  • ,
  • konuşan

2. Discussion

  • (`talk about' is a less formal alternative for `discussion of')
  • "His poetry contains much talk about love and anger"
    synonym:
  • talk

2. Tartışma

  • (`talk about', `tartışma of' için daha az resmi bir alternatiftir)
  • "Şiiri aşk ve öfke hakkında çok şey anlatıyor"
    eşanlamlı:
  • konuşmak

3. The act of giving a talk to an audience

  • "I attended an interesting talk on local history"
    synonym:
  • talk

3. Bir izleyici ile konuşma eylemi

  • "Yerel tarihle ilgili ilginç bir konuşmaya katıldım"
    eşanlamlı:
  • konuşmak

4. A speech that is open to the public

  • "He attended a lecture on telecommunications"
    synonym:
  • lecture
  • ,
  • public lecture
  • ,
  • talk

4. Halka açık bir konuşma

  • "Telekomünikasyon üzerine bir konferansa katıldı"
    eşanlamlı:
  • ders vermek
  • ,
  • kamu dersi
  • ,
  • konuşmak

5. Idle gossip or rumor

  • "There has been talk about you lately"
    synonym:
  • talk
  • ,
  • talk of the town

5. Boş dedikodu veya söylenti

  • "Son zamanlarda senden bahsediliyor"
    eşanlamlı:
  • konuşmak
  • ,
  • kasabadan bahsetmek

verb

1. Exchange thoughts

  • Talk with
  • "We often talk business"
  • "Actions talk louder than words"
    synonym:
  • talk
  • ,
  • speak

1. Fikir alışverişi

  • Konuşmak
  • "Çoğu zaman iş konuşuyoruz"
  • "Eylemler kelimelerden daha yüksek sesle konuşur"
    eşanlamlı:
  • konuşmak

2. Express in speech

  • "She talks a lot of nonsense"
  • "This depressed patient does not verbalize"
    synonym:
  • talk
  • ,
  • speak
  • ,
  • utter
  • ,
  • mouth
  • ,
  • verbalize
  • ,
  • verbalise

2. Konuşmasında ifade etmek

  • "Çok saçma konuşuyor"
  • "Bu depresif hasta söze dökmüyor"
    eşanlamlı:
  • konuşmak
  • ,
  • ifade etmek
  • ,
  • ağız

3. Use language

  • "The baby talks already"
  • "The prisoner won't speak"
  • "They speak a strange dialect"
    synonym:
  • speak
  • ,
  • talk

3. Dil kullanın

  • "Bebek zaten konuşuyor"
  • "Mahkum konuşmuyor"
  • "Tuhaf bir lehçe konuşuyorlar"
    eşanlamlı:
  • konuşmak

4. Reveal information

  • "If you don't oblige me, i'll talk!"
  • "The former employee spilled all the details"
    synonym:
  • spill
  • ,
  • talk

4. Bilgi açığa çıkarmak

  • "Beni mecbur etmezsen, konuşurum!"
  • "Eski çalışan tüm detayları döktü"
    eşanlamlı:
  • dökmek
  • ,
  • konuşmak

5. Divulge confidential information or secrets

  • "Be careful--his secretary talks"
    synonym:
  • spill the beans
  • ,
  • let the cat out of the bag
  • ,
  • talk
  • ,
  • tattle
  • ,
  • blab
  • ,
  • peach
  • ,
  • babble
  • ,
  • sing
  • ,
  • babble out
  • ,
  • blab out

5. Gizli bilgileri veya sırları ifşa etmek

  • "Dikkatli ol sekreterin konuşuyor"
    eşanlamlı:
  • fasulyeleri dökmek
  • ,
  • kediyi çantadan çıkarın
  • ,
  • konuşmak
  • ,
  • gevezelik etmek
  • ,
  • boşboğaz
  • ,
  • şeftali
  • ,
  • şırıldamak
  • ,
  • şarkı söylemek
  • ,
  • ağzına almak

6. Deliver a lecture or talk

  • "She will talk at rutgers next week"
  • "Did you ever lecture at harvard?"
    synonym:
  • lecture
  • ,
  • talk

6. Bir ders ver ya da konuş

  • "Gelecek hafta rutgers'da konuşacak"
  • "Harvard'da hiç ders verdin mi?"
    eşanlamlı:
  • ders vermek
  • ,
  • konuşmak

Examples of using

Tom is the only one who seems to be able to talk to Mary.
Tom Mary ile konuşabiliyor gibi görünen tek kişidir.
Tom doesn't have any friends he can talk to about this.
Tom'un bu konuda konuşabileceği hiç arkadaşı yok.
Tom didn't want to talk about it anymore.
Tom artık onun hakkında konuşmak istemiyordu.