Translation meaning & definition of the word "survive" into Turkish language
Türk diline "hayatta kalma" kelimesinin çeviri anlamı ve tanımı
English⟶Turkish
Survive
[Hayatta kalmak]/sərvaɪv/
verb
1. Continue to live through hardship or adversity
- "We went without water and food for 3 days"
- "These superstitions survive in the backwaters of america"
- "The race car driver lived through several very serious accidents"
- "How long can a person last without food and water?"
- synonym:
- survive ,
- last ,
- live ,
- live on ,
- go ,
- endure ,
- hold up ,
- hold out
1. Sıkıntı veya sıkıntı içinde yaşamaya devam edin
- "3 gün boyunca su ve yiyeceksiz gittik"
- "Bu batıl inançlar amerika'nın durgun sularında hayatta kalıyor"
- "Yarış arabası sürücüsü çok ciddi kazalar yaşadı"
- "Bir insan yiyecek ve su olmadan ne kadar dayanabilir?"
- eşanlamlı:
- hayatta kalmak ,
- sonuncu ,
- canlı ,
- yaşamak ,
- gitmek ,
- tahammül etmek ,
- tutmak ,
- dayanmak
2. Continue in existence after (an adversity, etc.)
- "He survived the cancer against all odds"
- synonym:
- survive ,
- pull through ,
- pull round ,
- come through ,
- make it
2. Sonra varlığını devam (bir sıkıntı, vb.)
- "Kanseri her şeye rağmen atlattı"
- eşanlamlı:
- hayatta kalmak ,
- içinden çıkmak ,
- döndürmek ,
- geçirmek ,
- başarmak
3. Support oneself
- "He could barely exist on such a low wage"
- "Can you live on $2000 a month in new york city?"
- "Many people in the world have to subsist on $1 a day"
- synonym:
- exist ,
- survive ,
- live ,
- subsist
3. Kendini geçindirmek
- "Bu kadar düşük bir ücretle zar zor var olabiliyordu"
- "New york'ta ayda $2000'de yaşayabilir misin?"
- "Dünyadaki birçok insan günde $1'de yaşamak zorunda"
- eşanlamlı:
- var olmak ,
- hayatta kalmak ,
- canlı ,
- yaşamak
4. Live longer than
- "She outlived her husband by many years"
- synonym:
- outlive ,
- outlast ,
- survive
4. Daha uzun yaşamak
- "Kocasını yıllarca geride bıraktı"
- eşanlamlı:
- geçmek ,
- dışlamak ,
- hayatta kalmak
Examples of using
You're the only one to survive the attack.
Saldırıdan hayatta kalan tek kişisin.
You were lucky to survive the attack.
Saldırıda hayatta kalmak için şanslıydınız.
We did what we had to to survive.
Hayatta kalmak için yapmak zorunda olduğumuz şeyi yaptık.