Translation meaning & definition of the word "stuff" into Turkish language
Türk diline "eşya" kelimesinin çeviri anlamı ve tanımı
Stuff
[Eşya]noun
1. The tangible substance that goes into the makeup of a physical object
- "Coal is a hard black material"
- "Wheat is the stuff they use to make bread"
- synonym:
- material ,
- stuff
1. Fiziksel bir nesnenin makyajına giren somut madde
- "Kömür sert siyah bir malzemedir"
- "Buğday ekmek yapmak için kullandıkları şey"
- eşanlamlı:
- malzeme ,
- eşya
2. Miscellaneous unspecified objects
- "The trunk was full of stuff"
- synonym:
- stuff
2. Çeşitli belirtilmemiş nesneler
- "Bavul şeylerle doluydu"
- eşanlamlı:
- eşya
3. Informal terms for personal possessions
- "Did you take all your clobber?"
- synonym:
- stuff ,
- clobber
3. Kişisel mülkler için gayri resmi şartlar
- "Tüm klobberini aldın mı?"
- eşanlamlı:
- eşya ,
- benzetmek
4. Senseless talk
- "Don't give me that stuff"
- synonym:
- stuff ,
- stuff and nonsense ,
- hooey ,
- poppycock
4. Anlamsız konuşma
- "Bana o şeyleri verme"
- eşanlamlı:
- eşya ,
- saçma sapan ,
- zırva ,
- haşhaş çiçeği
5. Unspecified qualities required to do or be something
- "The stuff of heros"
- "You don't have the stuff to be a united states marine"
- synonym:
- stuff
5. Bir şey yapmak ya da olmak için gerekli tanımlanmamış nitelikler
- "Heros'un eşyaları" gibi"
- "Birleşik devletler denizcisi olacak bir şeyin yok"
- eşanlamlı:
- eşya
6. Information in some unspecified form
- "It was stuff i had heard before"
- "There's good stuff in that book"
- synonym:
- stuff
6. Bazı belirtilmemiş formda bilgiler
- "Daha önce duyduğum şeylerdi"
- "O kitapta iyi şeyler var"
- eşanlamlı:
- eşya
7. A critically important or characteristic component
- "Suspense is the very stuff of narrative"
- synonym:
- stuff
7. Kritik derecede önemli veya karakteristik bir bileşen
- "Suspense anlatının ta kendisidir"
- eşanlamlı:
- eşya
verb
1. Cram into a cavity
- "The child stuffed candy into his pockets"
- synonym:
- stuff
1. Boşluğa sıkışmak
- "Çocuk ceplerine şeker doldurdu"
- eşanlamlı:
- eşya
2. Press or force
- "Stuff money into an envelope"
- "She thrust the letter into his hand"
- synonym:
- thrust ,
- stuff ,
- shove ,
- squeeze
2. Baskı veya kuvvet
- "Parayı bir zarfa doldur"
- "Efteri eline verdi"
- eşanlamlı:
- dürtmek ,
- eşya ,
- sıkmak
3. Obstruct
- "My nose is all stuffed"
- "Her arteries are blocked"
- synonym:
- stuff ,
- lug ,
- choke up ,
- block
3. Engellemek
- "Benim burnum tıkalı"
- "Arterleri tıkalı"
- eşanlamlı:
- eşya ,
- sürüklenmek ,
- tıkamak ,
- blok
4. Overeat or eat immodestly
- Make a pig of oneself
- "She stuffed herself at the dinner"
- "The kids binged on ice cream"
- synonym:
- gorge ,
- ingurgitate ,
- overindulge ,
- glut ,
- englut ,
- stuff ,
- engorge ,
- overgorge ,
- overeat ,
- gormandize ,
- gormandise ,
- gourmandize ,
- binge ,
- pig out ,
- satiate ,
- scarf out
4. Aşırı yemek yiyin veya terbiyesizce yiyin
- Kendine domuz yap
- "Onun yemeğinde kendini doldurdu"
- "Çocuklar dondurmaya bastı"
- eşanlamlı:
- boğaz ,
- kusmak ,
- aşırı şımartmak ,
- tokluk ,
- tıkınmak ,
- eşya ,
- kabarmak ,
- fazla yemek ,
- oburlaştırmak ,
- cümbüş ,
- çıkarmak ,
- doyurmak ,
- eşarp çıkarmak
5. Treat with grease, fill, and prepare for mounting
- "Stuff a bearskin"
- synonym:
- stuff
5. Gresle tedavi edin, doldurun ve montaj için hazırlanın
- "Bir ayı derisi koy"
- eşanlamlı:
- eşya
6. Fill tightly with a material
- "Stuff a pillow with feathers"
- synonym:
- stuff
6. Bir malzemeyle sıkıca doldurun
- "Tüylü bir yastık doldur"
- eşanlamlı:
- eşya
7. Fill with a stuffing while cooking
- "Have you stuffed the turkey yet?"
- synonym:
- farce ,
- stuff
7. Yemek pişirirken bir doldurma ile doldurun
- "Hindiyi doldurdun mu?"
- eşanlamlı:
- saçmalık ,
- eşya