Translation meaning & definition of the word "state" into Turkish language

noun

1. The territory occupied by one of the constituent administrative districts of a nation

• "His state is in the deep south"

synonym:
• state
,
• province

1. Bir ulusun kurucu idari bölgelerinden biri tarafından işgal edilen topraklar

• "Onun hali derin güneydedir"

eşanlamlı:
• devlet
,
• il

2. The way something is with respect to its main attributes

• "The current state of knowledge"

• "His state of health"

• "In a weak financial state"

synonym:
• state

2. Bir şeyin ana nitelikleriyle ilgili şekli

• "Bilginin mevcut durumu"

• "Onun sağlık durumu"

• "Zayıf bir mali devlette"

eşanlamlı:
• devlet

3. The group of people comprising the government of a sovereign state

• "The state has lowered its income tax"

synonym:
• state

3. Egemen bir devletin hükümetini oluşturan bir grup insan

• "Devlet gelir vergisini düşürdü"

eşanlamlı:
• devlet

4. A politically organized body of people under a single government

• "The state has elected a new president"

• "African nations"

• "Students who had come to the nation's capitol"

• "The country's largest manufacturer"

• "An industrialized land"

synonym:
• state
,
• nation
,
• country
,
• land
,
• commonwealth
,
• res publica
,
• body politic

4. Tek bir hükümet altında siyasi olarak örgütlenmiş bir halk topluluğu

• "Devlet yeni bir başkan seçti"

• "Afrika ülkeleri"

• "Ulusun başkentine gelmiş öğrenciler"

• "Ülkenin en büyük üreticisi"

• "Sanayileşmiş bir arazi"

eşanlamlı:
• devlet
,
• ulus
,
• ülke
,
• arazi
,
• cumhuriyet
,
• res publica'ya
,
• devlet kurumu

5. (chemistry) the three traditional states of matter are solids (fixed shape and volume) and liquids (fixed volume and shaped by the container) and gases (filling the container)

• "The solid state of water is called ice"

synonym:
• state of matter
,
• state

5. (kimya) maddenin üç geleneksel hali katılar (sabit şekil ve hacim) ve sıvılar (sabit hacim ve kap tarafından şekillendirilmiş) ve gazlardır (kabı doldurma)

• "Suyun katı haline buz denir"

eşanlamlı:
• durum
,
• devlet

6. A state of depression or agitation

• "He was in such a state you just couldn't reason with him"

synonym:
• state

6. Depresyon veya ajitasyon durumu

• "O öyle bir durumdaydı ki onunla bir türlü akıl yürütemezdin"

eşanlamlı:
• devlet

7. The territory occupied by a nation

• "He returned to the land of his birth"

• "He visited several european countries"

synonym:
• country
,
• state
,
• land

7. Bir ulus tarafından işgal edilen topraklar

• "Doğduğu ülkeye geri döndü"

• "Birkaç avrupa ülkesini ziyaret etti"

eşanlamlı:
• ülke
,
• devlet
,
• arazi

8. The federal department in the united states that sets and maintains foreign policies

• "The department of state was created in 1789"

synonym:
• Department of State
,
• United States Department of State
,
• State Department
,
• State
,
• DoS

8. Amerika birleşik devletleri'nde dış politikaları belirleyen ve sürdüren federal bölüm

• "Devlet bakanlığı 1789 yılında kuruldu"

eşanlamlı:
• Dışişleri Bakanlığı
,
• Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanlığı
,
• Devlet
,
• DoS

verb

1. Express in words

• "He said that he wanted to marry her"

• "Tell me what is bothering you"

• "State your opinion"

• "State your name"

synonym:
• state
,
• say
,
• tell

1. Kelimelerle ifade etmek

• "Onunla evlenmek istediğini söyledi"

• "Seni rahatsız eden şeyi söyle"

• "Fikrinizi belirtin"

• "Adını söyle"

eşanlamlı:
• devlet
,
• söylemek

2. Put before

• "I submit to you that the accused is guilty"

synonym:
• submit
,
• state
,
• put forward
,
• posit

2. Önüne koymak

• "Sanığın suçlu olduğunu size bildiriyorum"

eşanlamlı:
• göndermek
,
• devlet
,
• öne sürmek
,
• yerleştirmek

3. Indicate through a symbol, formula, etc.

• "Can you express this distance in kilometers?"

synonym:
• express
,
• state

3. Bir sembol, formül vb. i̇le belirtin.

• "Bu mesafeyi kilometrelerce ifade edebilir misin?"

eşanlamlı:
• ifade etmek
,
• devlet

Examples of using

I am the state.

Ben devletim.

We ate cotton candy at the state fair.

Eyalet şenliklerinde pamuk şekeri yedik.

We ate cotton candy at the state fair.

Devlet fuarında pamuk helva yedik.

In fact history does not belong to us but rather we to it. Long before we understand ourselves through the process of self-examination, we understand ourselves in a self-evident way in the family, society, and state in which we live.

Aslında tarih, bizim yapmamızdan ötürü bize ait değildir. Uzun zaman önce kendi kendimize sınav yapma süreci ile birbirimizi anlardık, şimdi birbirimizi ailede, toplumda ve yaşadığımız devlette apaçık bir yolla anlıyoruz.

Each state had just one vote.

Her eyaletin, sadece bir oy hakkı vardı.

George W. Bush was born in the state of Connecticut in 1946.

George W. Bush 1946 yılında Connecticut eyaletinde doğdu.

Hoover was born in the farm state of Iowa in 1874.

Hoover, 1874'te Iowa çiftlik eyâletinde doğdu.

Hoover was born in the farm state of Iowa in 1874.

Hoover, Iowa çiftlik eyâletinde 1874'te doğdu.

They organized a temporary state government.

Geçici bir eyalet hükümeti kurdular.

They organized a state army.

Onlar bir devlet ordusu kurdu.

On the American flag, there's a star for every state.

Amerikan bayrağında her devlet için bir yıldız var.

The state is going to reform its drug policies.

Devlet ilaç politikalarında reform yapacak.

Water, in its natural state, is a fluid.

Su, doğal olarak, bir sıvıdır.

Vatican City with its 0.44 km² is the world's smallest state.

0.44 km²'lik Vatikan, dünyanın en küçük ülkesidir.

He's in a bad state.

O kötü bir durumda.

Minnesota's state bird is the mosquito.

Minnesota'nın eyalet kuşu sivrisinektir.