Translation meaning & definition of the word "stark" into Turkish language
Türk diline "koyu" kelimesinin çeviri anlamı ve tanımı
English⟶Turkish
Stark
[Sert]/stɑrk/
adjective
1. Devoid of any qualifications or disguise or adornment
- "The blunt truth"
- "The crude facts"
- "Facing the stark reality of the deadline"
- synonym:
- blunt ,
- crude(a) ,
- stark(a)
1. Herhangi bir nitelikten, kılıktan veya süslemeden yoksun
- "Kör gerçek" demek"
- "Kaba gerçekler"
- "Son teslim tarihinin açık gerçekliğine bakarak"
- eşanlamlı:
- köreltmek ,
- ham(a) ,
- durselen(a)
2. Severely simple
- "A stark interior"
- synonym:
- austere ,
- severe ,
- stark ,
- stern
2. Son derece basit
- "Kesin bir iç mekan"
- eşanlamlı:
- sert ,
- şiddetli
3. Complete or extreme
- "Stark poverty"
- "A stark contrast"
- synonym:
- stark
3. Tam veya aşırı
- "Koyu yoksulluk"
- "Kesin bir kontrast"
- eşanlamlı:
- sert
4. Without qualification
- Used informally as (often pejorative) intensifiers
- "An arrant fool"
- "A complete coward"
- "A consummate fool"
- "A double-dyed villain"
- "Gross negligence"
- "A perfect idiot"
- "Pure folly"
- "What a sodding mess"
- "Stark staring mad"
- "A thoroughgoing villain"
- "Utter nonsense"
- "The unadulterated truth"
- synonym:
- arrant(a) ,
- complete(a) ,
- consummate(a) ,
- double-dyed(a) ,
- everlasting(a) ,
- gross(a) ,
- perfect(a) ,
- pure(a) ,
- sodding(a) ,
- stark(a) ,
- staring(a) ,
- thoroughgoing(a) ,
- utter(a) ,
- unadulterated
4. Niteliksiz
- Gayri resmi olarak (genellikle aşağılayıcı) yoğunlaştırıcılar olarak kullanılır
- "Aptal bir katil"
- "Tamamen bir korkak"
- "Mükemmel bir aptal"
- "Çift boyalı kötü adam"
- "Brüt ihmal"
- "Mükemmel bir aptal"
- "Saf çılgınlık"
- "Ne berbat bir karmaşa"
- "Karanlık deli bakıyor"
- "Tam bir kötü adam"
- "Fazla saçmalığın teki"
- "Katkısız gerçek" demek"
- eşanlamlı:
- arrant(a) ,
- komple(a) ,
- competit(a) ,
- kaşarlanmış(a) ,
- everless(a) ,
- gross(a) ,
- mükemmel(a) ,
- saf(a) ,
- sodding(a) ,
- durselen(a) ,
- starking(a) ,
- compressed(a) ,
- mutlak(a) ,
- hilesiz
5. Providing no shelter or sustenance
- "Bare rocky hills"
- "Barren lands"
- "The bleak treeless regions of the high andes"
- "The desolate surface of the moon"
- "A stark landscape"
- synonym:
- bare ,
- barren ,
- bleak ,
- desolate ,
- stark
5. Barınak veya yiyecek sağlamamak
- "Çıplak kayalık tepeler"
- "Çorak topraklar"
- "Yüksek and dağları'nın kasvetli ağaçsız bölgeleri"
- "Ayın ıssız yüzeyi"
- "Kesin bir manzara"
- eşanlamlı:
- çıplak ,
- boş ,
- ümitsiz ,
- perişan ,
- sert
adverb
1. Completely
- "Stark mad"
- "Mouth stark open"
- synonym:
- stark
1. Tamamen
- "Koyu deli"
- "Ağız stark açık"
- eşanlamlı:
- sert
Examples of using
She's stark naked.
O çırılçıplak.
Tom is stark naked.
Tom çırılçıplak.
You ought to face the stark reality.
Yalın gerçeklikle yüz yüze gelmelisin.