There is a fixed standard in the king's principles.
Kralın ilkelerinde sabit bir standart vardır.
Justice in this country is a bit of a double standard: there is the justice of the poor and the justice of the rich.
Bu ülkede adalet biraz çifte standarttır: Fakirlerin adaleti ve zenginlerin adaleti vardır.
Everyone has the right to a standard of living adequate for the health and well-being of himself and of his family, including food, clothing, housing and medical care and necessary social services, and the right to security in the event of unemployment, sickness, disability, widowhood, old age or other lack of livelihood in circumstances beyond his control.
Herkes, yiyecek, giyecek, barınma, tıbbi bakım ve gerekli sosyal hizmetler de dahil olmak üzere kendisinin ve ailesinin sağlığı ve refahı için yeterli bir yaşam standardına ve işsizlik, hastalık durumunda güvenlik hakkına sahiptir, engellilik, dulluk, yaşlılık veya kontrolü dışındaki durumlarda diğer geçim sıkıntısı.
His work is not up to standard.
Çalışmaları standartlara uygun değil.
We tried to come up to the standard.
Standarda gelmeye çalıştık.
I want to learn standard English.
Standart İngilizce öğrenmek istiyorum.
Last year's output of coal fell short of the standard.
Geçen yılki kömür üretimi standardın altında kaldı.