Translation meaning & definition of the word "soup" into Turkish language

noun

1. Liquid food especially of meat or fish or vegetable stock often containing pieces of solid food

synonym:
• soup

1. Özellikle et veya balık veya sebze stoğunun sıvı yiyecekleri genellikle katı yiyecek parçaları içerir

eşanlamlı:
• çorba

2. Any composition having a consistency suggestive of soup

synonym:
• soup

2. Çorbayı düşündüren tutarlılığa sahip herhangi bir kompozisyon

eşanlamlı:
• çorba

3. An unfortunate situation

• "We're in the soup now"

synonym:
• soup

3. Talihsiz bir durum

• "Şimdi çorbanın içindeyiz"

eşanlamlı:
• çorba

verb

1. Dope (a racehorse)

synonym:
• soup

1. Uyuşturucu (yarış atı)

eşanlamlı:
• çorba

Examples of using

Tom said the soup was too hot.

Tom çorbanın çok fazla sıcak olduğunu söyledi.

Tom poured the soup into a large tin cup.

Tom çorbayı büyük bir teneke kaseye döktü.

The soup is very hot. You shouldn't eat it now.

Çorba çok sıcak. Hemen içmemelisin.

I'm eating soup in the kitchen.

Mutfakta çorba yiyorum.

We ate potato soup.

Patates çorbası içtik.

Do you have any soup bowls?

Hiç çorba kasen var mı?

Shark fin soup is commonly served at Chinese weddings and banquets.

Köpek balığı çorbası genellikle Çin'de evlenme törenlerinde ve ziyafetlerde servis edilir.

Shark fin soup is very popular in China.

Köpek balığı süzgeci çorbası Çin'de çok yaygındır.

Shark fin soup is very popular in China.

Köpek balığı süzgeci çorbası Çin'de çok popülerdir.

One of Tom's favorite meals is a grilled cheese sandwich with tomato soup.

Tom'un sevdiği yemeklerden biri domates çorbası ile ızgarada pişirilmiş peynirli sandviç.

Don't spill the soup.

Çorbayı dökme.

I want soup.

Çorba istiyorum.

I cooked chick pea soup

Nohut çorbası pişirdim.

Was the soup tasty?

Çorba lezzetli miydi?

Mr. Jones is tasting the soup his wife made.

Bay Jones eşinin yaptığı çorbayı tadıyor.

My mother taught me how to make miso soup.

Annem bana miso çorbasının nasıl yapılacağını öğretti.

This soup tastes like fish.

Bu çorbanın balık gibi tadı var.

My grandma just drank a bit of soup.

Büyükannem sadece biraz çorba içti.

Don't put so much pepper in the soup.

Çorbaya o kadar çok biber koyma.

That's good soup.

O iyi çorba.