Translation meaning & definition of the word "scene" into Turkish language

noun

1. The place where some action occurs

• "The police returned to the scene of the crime"

synonym:
• scene

1. Bazı eylemlerin gerçekleştiği yer

• "Polis suç mahalline geri döndü"

eşanlamlı:
• sahne

2. An incident (real or imaginary)

• "Their parting was a sad scene"

synonym:
• scene

2. Bir olay (gerçek veya hayali)

• "Bırakılmaları üzücü bir sahneydi"

eşanlamlı:
• sahne

3. The visual percept of a region

• "The most desirable feature of the park are the beautiful views"

synonym:
• view
,
• aspect
,
• prospect
,
• scene
,
• vista
,
• panorama

3. Bir bölgenin görsel algısı

• "Parkın en çok arzu edilen özelliği güzel manzaralarıdır"

eşanlamlı:
• görünüm
,
• görünüş
,
• umut
,
• sahne
,
• manzara
,
• panorama

4. A consecutive series of pictures that constitutes a unit of action in a film

synonym:
• scene
,
• shot

4. Bir filmde bir eylem birimi oluşturan ardışık bir dizi resim

eşanlamlı:
• sahne
,
• atış

5. A situation treated as an observable object

• "The political picture is favorable"

• "The religious scene in england has changed in the last century"

synonym:
• picture
,
• scene

5. Gözlemlenebilir bir nesne olarak kabul edilen bir durum

• "Siyasi tablo olumludur"

• "İngiltere'deki dini sahne son yüzyılda değişti"

eşanlamlı:
• resim
,
• sahne

6. A subdivision of an act of a play

• "The first act has three scenes"

synonym:
• scene

6. Bir oyun eyleminin bir alt bölümü

• "İlk perdenin üç sahnesi vardır"

eşanlamlı:
• sahne

7. A display of bad temper

• "He had a fit"

• "She threw a tantrum"

• "He made a scene"

synonym:
• fit
,
• tantrum
,
• scene
,
• conniption

7. Kötü huylu bir görüntü

• "Bir uyumu vardı"

• "Saçma attı"

• "Bir sahne yaptı"

eşanlamlı:
• uygun
,
• aksilik
,
• sahne
,
• uygunluk

8. Graphic art consisting of the graphic or photographic representation of a visual percept

• "He painted scenes from everyday life"

• "Figure 2 shows photographic and schematic views of the equipment"

synonym:
• scene
,
• view

8. Görsel bir algının grafik veya fotoğrafik temsilinden oluşan grafik sanatı

• "Günlük yaşamdan sahneler çizdi"

• "Şekil 2, ekipmanın fotoğrafik ve şematik görünümlerini gösterir"

eşanlamlı:
• sahne
,
• görünüm

9. The context and environment in which something is set

• "The perfect setting for a ghost story"

synonym:
• setting
,
• scene

9. Bir şeyin ayarlandığı ortam ve bağlam

• "Bir hayalet hikayesi için mükemmel bir ortam"

eşanlamlı:
• ayar
,
• sahne

10. The painted structures of a stage set that are intended to suggest a particular locale

• "They worked all night painting the scenery"

synonym:
• scenery
,
• scene

10. Belirli bir yerel ayarı önermek için tasarlanmış bir sahne setinin boyalı yapıları

• "Bütün gece sahneyi boyayarak çalıştılar"

eşanlamlı:
• manzara
,
• sahne

Examples of using

Don't cause a scene now.

Olay çıkarmayın şimdi.

Don't cause a scene now.

Olay çıkarma şimdi.

The soldiers arrested him, blindfolded him, then they took him behind their vehicle and one of the soldiers took aim at his leg and shot him. This scene was filmed and millions of people from all over the world saw it.

Askerler onu tutukladı, gözlerini bağladı, sonra onu araçlarının arkasına götürdüler ve askerlerden biri onun dizine nişan aldı ve onu vurdu. Bu sahne filme çekildi ve dünyanın her yerinden milyonlarca insan bunu gördü.

Don't make a scene.

Olay çıkartmayın.

The terrible scene made him tremble in fear.

Korkunç sahne onu korku içinde titretti.

The terrible scene sent shivers down his spine.

Korkunç sahne onun tüylerini diken diken etti.

The terrible scene made him shudder.

Korkunç sahne onu ürpertti.

Tom claims that he wasn't anywhere near the murder scene at the time of the murder.

Tom cinayet anında cinayet mahalline yakın bir yerde olmadığını iddia ediyor.

What surprised me most about that accident is how fast the lawyers arrived on the scene.

Bu kazada beni en çok şaşırtan şey avukatların olay yerine bu kadar çabuk gelmeleri.

What surprised me most about that accident is how fast the lawyers arrived on the scene.

Kaza hakkında beni en çok şaşırtan şey avukatların olay yerine ne kadar çabuk varmalarıydı.

She was at the crime scene.

O, suç mahallindeydi.

She was on the scene of the crime.

O suç mahallindeydi.

They hurried to the scene of the accident.

Onlar kaza yerine koştular.

The scene of the car accident was a horrifying sight.

Araba kazası olay yeri korkunç bir manzaraydı.

She described the scene in detail.

Olay yerini detaylı olarak tanımladı.

They rushed to the scene of the traffic accident.

Aceleyle trafik kazasının olduğu yere gittiler.

He was surprised at the scene.

O, sahneye şaşırmıştı.

Don't make a scene in public.

Herkesin önünde rezalet çıkarmayın.

The people crowded round the injured man, but they made way for the doctor when he reached the scene of the accident.

İnsanlar yaralı adamın etrafına toplandılar fakat doktor olay yerine yaklaştığında ona yol verdiler.

I was called out to the scene of the accident.

Kaza mahalline çağrıldım.