Translation meaning & definition of the word "restrain" into Turkish language
Türk diline "sınırlama" kelimesinin çeviri anlamı ve tanımı
English⟶Turkish
Restrain
[Engellemek]/ristren/
verb
1. Keep under control
- Keep in check
- "Suppress a smile"
- "Keep your temper"
- "Keep your cool"
- synonym:
- restrain ,
- keep ,
- keep back ,
- hold back
1. Kontrol altında tutmak
- Kontrol altında tutmak
- "Gülümsemeyi bastır" deyin"
- "Kendini iyi hisset"
- "Soğukkanlı ol"
- eşanlamlı:
- engellemek ,
- tutmak ,
- geride kalmak ,
- durdurmak
2. Place limits on (extent or access)
- "Restrict the use of this parking lot"
- "Limit the time you can spend with your friends"
- synonym:
- restrict ,
- restrain ,
- trammel ,
- limit ,
- bound ,
- confine ,
- throttle
2. Sınırları (kapsamlı veya erişim) yerleştirin
- "Bu otoparkın kullanımını kısıtlayın"
- "Arkadaşlarınızla geçirebileceğiniz zamanı sınırlayın"
- eşanlamlı:
- sınırlamak ,
- engellemek ,
- mânia ,
- limit ,
- bağlı ,
- boğmak
3. To close within bounds, limit or hold back from movement
- "This holds the local until the express passengers change trains"
- "About a dozen animals were held inside the stockade"
- "The illegal immigrants were held at a detention center"
- "The terrorists held the journalists for ransom"
- synonym:
- restrain ,
- confine ,
- hold
3. Sınırlar içinde kapatmak, hareketi sınırlamak veya geri tutmak
- "Bu, ekspres yolcular tren değiştirene kadar yerel tutar"
- "Harhangi bir düzine hayvan stokta tutuldu"
- "Yasadışı göçmenler bir gözaltı merkezinde tutuldu"
- "Teröristler gazetecileri fidye için tuttular"
- eşanlamlı:
- engellemek ,
- sınırlamak ,
- tutma
4. Hold back
- synonym:
- restrain ,
- encumber ,
- cumber ,
- constrain
4. Durdurmak
- eşanlamlı:
- engellemek ,
- sıkmak ,
- sınırlamak
5. To compel or deter by or as if by threats
- synonym:
- intimidate ,
- restrain
5. Tehditlere göre veya tehditler gibi zorlamak veya caydırmak
- eşanlamlı:
- korkutmak ,
- engellemek
Examples of using
Tom couldn't restrain his anger.
Tom öfkesini dizginleyemedi.
He was so funny at the party that I simply couldn't restrain my laughter.
O, partide o kadar komikti ki gerçekten gülmeme engel olamadım.
He could no longer restrain himself.
O artık kendini tutamadı.