Translation meaning & definition of the word "reluctant" into Turkish language

adjective

1. Unwillingness to do something contrary to your custom

• "A reluctant smile"

• "Loath to admit a mistake"

synonym:
• loath
,
• loth
,
• reluctant

1. Geleneğinize aykırı bir şey yapma isteksizliği

• "Isteksiz bir gülümseme"

• "Bir hatayı kabul etmekten hoşlanmak"

eşanlamlı:
• nefret
,
• loath
,
• isteksiz

2. Disinclined to become involved

• "They were usually reluctant to socialize"

• "Reluctant to help"

synonym:
• reluctant

2. Dahil olmaya isteksiz

• "Genellikle sosyalleşmeye isteksizdiler"

• "Yardım etmek için isteksiz"

eşanlamlı:
• isteksiz

3. Not eager

• "Foreigners stubbornly reluctant to accept our ways"

• "Fresh from college and reluctant for the moment to marry him"

synonym:
• reluctant

3. Istekli değil

• "Yabancılar inatla yollarımızı kabul etmeye isteksizler"

• "Üniversiteden taze ve onunla evlenmek için şu an için isteksiz"

eşanlamlı:
• isteksiz

Examples of using

Tom was reluctant to leave.

Tom gitmek için isteksizdi.

Tom seems reluctant to leave.

Tom gitmek için isteksiz görünüyor.

Tom seems reluctant to help.

Tom yardım etmek için isteksiz görünüyor.

Tom seems reluctant to go.

Tom gitmek için isteksiz görünüyor.

Tom looks reluctant.

Tom isteksiz görünüyor.

Tom was reluctant to go by himself.

Tom tek başına gitmeye isteksizdi.

Tom was reluctant to go.

Tom gitmeye isteksizdi.

The directors were reluctant to undertake so risky a venture.

Yönetim kurulu üyeleri çok riskli bir girişimi üstlenmeye isteksiz.

She is reluctant to marry him.

O, onunla evlenmeye isteksizdir.

She was reluctant to reveal her secret.

Sırrını açığa çıkarmak istemiyordu.

I am reluctant to tell her the truth.

Ona gerçeği söylemeye isteksizim.

He was reluctant to reveal what he really meant.

Gerçekten ne demek istediğini açıklamaya çekiniyordu.

He was reluctant to answer.

O, cevaplamak için isteksizdi.

He is very reluctant to accept the invitation.

Daveti kabul etmek için çok isteksiz.

He was reluctant to go there.

O oraya gitmeye isteksizdi.

I am reluctant to help him.

Ona yardım etmek için gönülsüzüm.

George is reluctant to take on that difficult job.

George o zor işi almaya isteksizdir.

Too long a holiday makes one reluctant to start work again.

Çok uzun bir tatil birini tekrar işe başlamak için isteksiz yapar.