Examples of using
Tom rarely speaks French.
Tom nadiren Fransızca konuşur.
He rarely goes to church.
O, ayda yılda bir kiliseye gider.
It rarely snows in this area.
Bu alanda nadiren kar yağar.
He rarely gets angry.
O, nadiren sinirlenir.
She rarely stays home on Sunday.
O, pazar günü nadiren evde kalır.
She rarely stays home on Sundays.
O, pazar günü nadiren evde kalır.
He rarely went there.
O, nadiren oraya gitti.
I'm rarely this angry.
Nadiren bu kadar öfkelenirim.
She rarely goes out.
O nadiren dışarı gider.
Tom rarely reads magazines.
Tom nadiren dergi okur.
Tom is rarely late for appointments.
Tom randevulara nadiren geç kalır.
Tom is rarely late.
Tom nadiren geç kalır.
Although she lives nearby, I rarely see her.
Yakında yaşamasına rağmen , onu nadiren görürüm.
I rarely listen to the radio.
Nadiren radyo dinlerim.
They rarely go there.
Onlar nadiren oraya gider.
She is rarely late.
O nadiren geç kalır.
We rarely come across big names.
Biz büyük isimlere nadiren rastlarız.
I rarely, if ever, talk on the phone till late at night.
Nadiren, kırk yılda bir, gece geç saatlere kadar telefonda konuşurum.
My father rarely, if ever, goes out on Sundays.
Babam nadiren, kırk yılda bir, Pazar günleri dışarı çıkar.
My father rarely goes to extremes.
Baban nadiren aşırıya kaçar.
