Translation meaning & definition of the word "price" into Turkish language
Türk diline "fiyat" kelimesinin çeviri anlamı ve tanımı
Price
[Fiyat]noun
1. The property of having material worth (often indicated by the amount of money something would bring if sold)
- "The fluctuating monetary value of gold and silver"
- "He puts a high price on his services"
- "He couldn't calculate the cost of the collection"
- synonym:
- monetary value ,
- price ,
- cost
1. Maddi değere sahip olma özelliği (genellikle satılırsa bir şeyin getireceği para miktarı ile gösterilir)
- "Altın ve gümüşün dalgalanan parasal değeri"
- "Hizmetlerine yüksek bir fiyat koyuyor"
- "Koleksiyonun maliyetini hesaplayamadı"
- eşanlamlı:
- parasal değer ,
- fiyat ,
- maliyet
2. The amount of money needed to purchase something
- "The price of gasoline"
- "He got his new car on excellent terms"
- "How much is the damage?"
- synonym:
- price ,
- terms ,
- damage
2. Bir şey satın almak için gereken para miktarı
- "Benzinin fiyatı" dır"
- "Yeni arabasını mükemmel şartlarda aldı"
- "Zarar ne kadar?"
- eşanlamlı:
- fiyat ,
- şartlar ,
- hasar
3. Value measured by what must be given or done or undergone to obtain something
- "The cost in human life was enormous"
- "The price of success is hard work"
- "What price glory?"
- synonym:
- price ,
- cost ,
- toll
3. Bir şey elde etmek için ne verilmesi veya yapılması veya geçirilmesi gerektiği ile ölçülen değer
- "İnsan hayatındaki maliyet çok büyüktü"
- "Başarının bedeli ağır iştir"
- "Ne fiyat zaferi?"
- eşanlamlı:
- fiyat ,
- maliyet ,
- pay
4. The high value or worth of something
- "Her price is far above rubies"
- synonym:
- price
4. Bir şeyin değeri veya değeri
- "Fiyatı yakutların çok üstünde"
- eşanlamlı:
- fiyat
5. A monetary reward for helping to catch a criminal
- "The cattle thief has a price on his head"
- synonym:
- price
5. Bir suçluyu yakalamaya yardım ettiği için parasal bir ödül
- "Sığır hırsızının kafasında bir fiyat var"
- eşanlamlı:
- fiyat
6. Cost of bribing someone
- "They say that every politician has a price"
- synonym:
- price
6. Birine rüşvet vermek pahalı
- "Her politikacının bir bedeli olduğunu söylerler"
- eşanlamlı:
- fiyat
7. United states operatic soprano (born 1927)
- synonym:
- Price ,
- Leontyne Price ,
- Mary Leontyne Price
7. Amerika birleşik devletleri operatik soprano (1927 doğumlu)
- eşanlamlı:
- Fiyat ,
- Leontyne Fiyatı ,
- Mary Leontyne Fiyat
verb
1. Determine the price of
- "The grocer priced his wares high"
- synonym:
- price
1. Fiyatını belirlemek için
- "Maviye mallarını yüksek fiyatlandırdı"
- eşanlamlı:
- fiyat
2. Ascertain or learn the price of
- "Have you priced personal computers lately?"
- synonym:
- price
2. Fiyatını öğrenin veya öğrenin
- "Son zamanlarda kişisel bilgisayar fiyatlandırdınız mı?"
- eşanlamlı:
- fiyat