Translation meaning & definition of the word "policy" into Turkish language

noun

1. A plan of action adopted by an individual or social group

• "It was a policy of retribution"

• "A politician keeps changing his policies"

synonym:
• policy

1. Bireysel veya sosyal bir grup tarafından benimsenen bir eylem planı

• "Bu bir intikam politikasıydı"

• "Bir politikacı politikalarını değiştirmeye devam ediyor"

eşanlamlı:
• politika

2. A line of argument rationalizing the course of action of a government

• "They debated the policy or impolicy of the proposed legislation"

synonym:
• policy

2. Bir hükümetin eylem sürecini rasyonelleştiren bir argüman satırı

• "Önerilen mevzuatın politikasını veya empoze edilmesini tartıştılar"

eşanlamlı:
• politika

3. Written contract or certificate of insurance

• "You should have read the small print on your policy"

synonym:
• policy
,
• insurance policy
,
• insurance

3. Yazılı sözleşme veya sigorta sertifikası

• "Poliçenizdeki küçük baskıyı okumalıydınız"

eşanlamlı:
• politika
,
• sigorta poliçesi
,
• sigorta

Examples of using

Tom wanted the policy to be changed.

Tom politikanın değiştirilmesini istedi.

I think we ought to change our policy.

Sanırım politikamızı değiştirmeliyiz.

That's our policy.

Bu bizim politikamız.

Even though it's against company policy, Tom and Mary kiss and hug every time they meet.

Şirket politikasına ters olmasına rağmen, Tom ve Mary her karşılaşmada öpüşür ve birbirlerine sarılırlardı.

Tom adopted a new policy.

Tom yeni bir politika benimsedi.

There is an urgent need for a new policy.

Yeni bir politikaya acil bir ihtiyaç vardır.

America once favored a policy of isolationism.

Amerika bir zamanlar soyutlanma politikasını tercih etti.

His policy was soon tested.

Onun politikası kısa sürede test edildi.

Federalist leaders denounced Jefferson's policy.

Federalist liderler Jefferson'ın politikasını kınadı.

He seemed to understand foreign policy.

Dış politikadan anlıyor gibi görünüyordu.

He also promised a strong foreign policy.

Ayrıca güçlü bir dış politika sözü verdi.

My impression of this government is that they need a more forceful economic policy, otherwise they'll encounter large problems in the future.

Benim bu hükümet hakkındaki izlenimim onların daha güçlü bir ekonomik politikaya ihtiyaçları olduğu, aksi takdirde gelecekte büyük sorunlarla karşılaşacaklarıdır.

Adopting the new policy was the best thing this company ever did.

Yeni ilkeyi benimsemek, bu şirketin tüm zamanlarda yaptığı en iyi şeydi.

We sued the insurance company because it violated the terms of our policy.

Biz sigorta şirketine poliçemizin şartlarını ihlal ettiği için dava açtık.

Google Translate is not good enough for Ubuntu Translations. Also this is against Ubuntu policy.

Google Translate, Ubuntu Çevirileri için yeterince iyi değildir. Ayrıca bu, Ubuntu ilkesine de aykırıdır.

The government was obliged to make changes in its foreign policy.

Hükümet, dış politikasında değişiklikler yapmak zorunda kaldı.

Make solidarity and equal rights the cornerstone of public policy.

Dayanışma ve eşit haklar kamu politikasının temel taşını oluşturur

Following the demographic data, the government was obliged to adopt a policy that would stimulate birth rate.

Demografik verileri izleyerek, hükümet doğum oranını teşvik edecek bir politika benimsemek zorunda kalmıştı.

They eagerly supported his new policy.

Onun yeni politikasını istekle desteklediler.

They adopted a new policy.

Onlar yeni bir politika benimsedi.