Translation meaning & definition of the word "plenty" into Turkish language
Türk diline "çok" kelimesinin çeviri anlamı ve tanımı
English⟶Turkish
Plenty
[Bolluk]/plɛnti/
noun
1. A full supply
- "There was plenty of food for everyone"
- synonym:
- plenty ,
- plentifulness ,
- plenteousness ,
- plenitude ,
- plentitude
1. Tam tedarik
- "Herkes için bol bol yiyecek vardı"
- eşanlamlı:
- bolluk ,
- çokluk ,
- tamlık
2. (often followed by `of') a large number or amount or extent
- "A batch of letters"
- "A deal of trouble"
- "A lot of money"
- "He made a mint on the stock market"
- "See the rest of the winners in our huge passel of photos"
- "It must have cost plenty"
- "A slew of journalists"
- "A wad of money"
- synonym:
- batch ,
- deal ,
- flock ,
- good deal ,
- great deal ,
- hatful ,
- heap ,
- lot ,
- mass ,
- mess ,
- mickle ,
- mint ,
- mountain ,
- muckle ,
- passel ,
- peck ,
- pile ,
- plenty ,
- pot ,
- quite a little ,
- raft ,
- sight ,
- slew ,
- spate ,
- stack ,
- tidy sum ,
- wad
2. (genellikle `of' tarafından takip edilir) çok sayıda veya miktarda veya ölçüde
- "Bir grup mektup"
- "Bir sorun anlaşması"
- "Çok para" demek"
- "Borsada darphane yaptı"
- "Büyük fotoğraf pasajımızdaki kazananların geri kalanına bakın"
- "Bir hayli pahalı olmalı"
- "Birkaç gazeteci"
- "Bir tomar para"
- eşanlamlı:
- parça ,
- anlaşma ,
- sürü ,
- iyi iş ,
- pek çok ,
- nefret dolu ,
- yığın ,
- çok ,
- kitle ,
- karışıklık ,
- az miktar ,
- nane ,
- dağ ,
- mırıldanmak ,
- ötleğen ,
- gagalamak ,
- bolluk ,
- pot ,
- birazcık ,
- şal ,
- görme ,
- slay ,
- akıtmak ,
- düzenli miktar ,
- tıpa
adverb
1. As much as necessary
- "Have i eaten enough?"
- (`plenty' is nonstandard) "i've had plenty, thanks"
- synonym:
- enough ,
- plenty
1. Gerektiği kadar
- "Yeterince yedim mi?"
- (Biraz' standart değil) "çok şey yaşadım, teşekkürler"
- eşanlamlı:
- yeterince ,
- bolluk
Examples of using
Tom is in plenty of danger already.
Tom zaten hayli tehlikede.
Tom has had plenty to drink already.
Tom'un zaten içecek çok şeyi vardı.
Tom has had plenty already.
Tom zaten bir sürü şeye sahipti.