Translation meaning & definition of the word "pleasure" into Turkish language

noun

1. A fundamental feeling that is hard to define but that people desire to experience

• "He was tingling with pleasure"

synonym:
• pleasure
,
• pleasance

1. Tanımlanması zor, ancak insanların deneyimlemek istediği temel bir duygu

• "Zevkle karıncalanıyordu"

eşanlamlı:
• zevk

2. Something or someone that provides a source of happiness

• "A joy to behold"

• "The pleasure of his company"

• "The new car is a delight"

synonym:
• joy
,
• delight
,
• pleasure

2. Mutluluk kaynağı olan bir şey ya da biri

• "Görmek için bir sevinç"

• "Şirketinin zevki"

• "Yeni araba bir zevktir"

eşanlamlı:
• sevinç
,
• zevk

3. A formal expression

• "He serves at the pleasure of the president"

synonym:
• pleasure

3. Resmi bir ifade

• "Başkanın zevkine hizmet ediyor"

eşanlamlı:
• zevk

4. An activity that affords enjoyment

• "He puts duty before pleasure"

synonym:
• pleasure

4. Zevk veren bir aktivite

• "Görevi zevkten önce koyar"

eşanlamlı:
• zevk

5. Sexual gratification

• "He took his pleasure of her"

synonym:
• pleasure

5. Cinsel tatmin

• "Onun zevkini aldı"

eşanlamlı:
• zevk

Examples of using

It was a real pleasure to work with Tom.

Tom'la çalışmak gerçek bir zevkti.

What is life's greatest pleasure?

Hayatın en büyük zevki nedir?

It was my pleasure.

Benim için bir zevkti.

It was a pleasure meeting you, Mr. Tamori.

Sizinle tanışmak bir zevkti, Bay Tamori.

The pain caused by love is much sweeter than any pleasure.

Aşkın verdiği acı herhangi bir zevkten daha tatlıdır.

The pain you go through because of love is by far sweeter than any other pleasure.

Aşktan dolayı katlandığın acı herhangi bir zevkten çok daha tatlıdır.

I will perform my duties with pleasure.

Görevlerimi zevkle yerine getireceğim.

It's been a pleasure talking to you.

Sizinle konuşmak bir zevkti.

Singing is an honest and pleasurable entertainment, but one must be careful to avoid singing or taking pleasure in listening to lewd songs.

Şarkı söylemek dürüst ve zevk veren bir eğlence, ama insan müstehcen şarkılar söylememeye veya dinlememeye dikkat etmeli.

It's my pleasure.

O zevk bana ait.

Throughout my life, I've had the great pleasure of travelling all around the world and working in many diverse nations.

Hayatım boyunca, tüm dünyada seyahat etmekten ve birçok farklı uluslarda çalışmaktan büyük zevk aldım.

It's a great pleasure to be here.

Burada olmak büyük bir zevk.

He takes pleasure from long walks in the woods.

O, ormanda uzun yürüyüşlerden zevk alır.

For health and pleasure!

Sağlık ve lezzet için!

Coffee with cream is not a very expensive pleasure.

Kremalı kahve çok pahalı olmayan bir zevktir.

Business before pleasure.

Zevkten önce iş.

Smiles do not always indicate pleasure.

Gülümsemeler her zaman zevk göstermez.

She takes great pleasure in her work.

İşinde büyük zevk alır.

She takes pleasure in seeing horror films.

O, korku filmlerii izlemekten zevk alır.

Her only pleasure is listening to music.

Onun tek zevki müzik dinlemektir.