Translation meaning & definition of the word "piano" into Turkish language

noun

1. A keyboard instrument that is played by depressing keys that cause hammers to strike tuned strings and produce sounds

synonym:
• piano
,
• pianoforte
,
• forte-piano

1. Çekiçlerin akortlu tellere çarpmasına ve ses üretmesine neden olan tuşları bastırarak çalınan bir klavye aleti

eşanlamlı:
• piyano

2. (music) low loudness

synonym:
• piano
,
• pianissimo

2. (müzik) düşük ses yüksekliği

eşanlamlı:
• piyano
,
• pianissimo

adjective

1. Used chiefly as a direction or description in music

• "The piano passages in the composition"

synonym:
• piano
,
• soft

1. Esas olarak müzikte bir yön veya açıklama olarak kullanılır

• "Bileşimde piyano pasajları"

eşanlamlı:
• piyano
,
• yumuşak

adverb

1. Used as a direction in music

• To be played relatively softly

synonym:
• piano
,
• softly

1. Müzikte yön olarak kullanılır

• Nispeten yumuşak oynanır

eşanlamlı:
• piyano
,
• yumuşakça

Examples of using

Tom loves playing the piano.

Tom piyano çalmayı seviyor.

Tom is teaching himself to play the piano.

Tom kendisine piyano çalmayı öğretiyor.

Tom can play the piano.

Tom piyano çalabilir.

Tom asked us to help him move his piano.

Tom piyanosunu taşımamıza yardım etmemizi istedi.

I was hoping Tom would have time to come over and help us move the piano.

Tom'un uğramak için ve piyanoyu taşımamıza yardım etmek için zamanı olacağını umuyordum.

Would you have some time on Monday to come over and help me move my piano?

Gelip piyanomu taşımama yardım etmek için pazartesi günü biraz zamanın var mı?

He plays the piano.

O, piyano çalıyor.

I play the piano well.

İyi piyano çalarım.

The boy plays the piano.

Oğlan piyanoyu çalar.

The boy plays the piano.

Oğlan piyanoyu çalıyor.

I'm learning piano.

Piyano öğreniyorum.

Someone is playing the piano.

Birisi piyano çalıyor.

Don't let him play piano.

Onun piyano çalmasına izin vermeyin.

Tom is playing piano.

Tom piyano çalıyor.

Tom told me that Mary was good at playing the piano, but I didn't really believe him until I heard her play.

Tom bana Mary'nin piyano çalmada iyi olduğunu söyledi fakat ben onun çalışını duyuncaya kadar gerçekten inanmadım.

The girl who's playing the piano is my sister.

Piyano çalan kız kardeşimdir.

She practices the piano every day.

Her gün piyano çalışır.

I want to hear you play the piano.

Piyano çalışını duymak istiyorum.

He can play the piano better than I can.

Benden daha iyi piyano çalabilir.

He's better at the piano than I am.

Piyanoda benden daha iyidir.