Translation meaning & definition of the word "persuade" into Turkish language

verb

1. Win approval or support for

• "Carry all before one"

• "His speech did not sway the voters"

synonym:
• carry
,
• persuade
,
• sway

1. Onay veya destek kazanmak

• "Hepsini birden önce taşı"

• "Onun konuşması seçmenleri etkilemedi"

eşanlamlı:
• taşımak
,
• ikna etmek
,
• sallanmak

2. Cause somebody to adopt a certain position, belief, or course of action

• Twist somebody's arm

• "You can't persuade me to buy this ugly vase!"

synonym:
• persuade

2. Birinin belirli bir pozisyonu, inancı veya hareket tarzını benimsemesine neden olun

• Birinin kolunu bükmek

• "Bu çirkin vazoyu almam için beni ikna edemezsin!"

eşanlamlı:
• ikna etmek

Examples of using

Tom might be able to persuade the others to help us.

Tom bize yardım etmesi için diğerlerini ikna edebilir.

Tom couldn't persuade Mary to leave.

Tom gitmesi için Mary'yi ikna edemedi.

You need to persuade Tom to confess.

Tom'u itiraf etmesi için ikna etmelisin.

I'm sure Tom will be able to persuade Mary to go to Boston with him.

Tom'un Mary'yi kendisiyle Boston'a gitmeye ikna edebileceğine eminim.

I couldn't persuade Tom to wait.

Tom'u beklemesi için ikna edemedim.

I think I can persuade Tom to go.

Sanırım Tom'u gitmesi için ikna edebilirim.

I've managed to persuade Tom to donate some money.

Tom'u biraz para bağışlaması için ikna edebildim.

I've managed to persuade Tom to come.

Tom'u gelmesi için ikna edebildim.

I had to persuade Tom to do that.

Tom'u onu yapmaya ikna ettim.

I finally stopped trying to persuade Tom to clean his room.

Sonunda Tom'u odasını temizlemeye ikna etmek için uğraşmaktan vazgeçtim.

Tom couldn't persuade his classmates to change their minds about postponing the dance.

Tom sınıf arkadaşlarını dansı erteleme hakkındaki fikirlerini değiştirmeleri için ikna edemedi.

Tom couldn't persuade Mary to stay.

Tom Mary'yi kalması için ikna edemedi.

Tom tried to persuade Mary to go to John's party.

Tom Mary'yi John'un partisine gitmesi için ikna etmeye çalıştı.

Tom attempted to persuade Mary to go to church with him.

Tom Mary'yi onunla birlikte kiliseye gitmek için ikna etmeye çalıştı.

Tom failed to persuade Mary.

Tom, Mary'yi ikna edemedi.

Tom found it impossible to persuade Mary.

Yom Mary'yi ikna etmeyi imkansız buldu.

Tom tried his hardest to persuade Mary.

Tom Mary'yi ikna etmek için elinden geleni yaptı.

Tom tried to persuade Mary to quit smoking.

Tom Mary'yi sigarayı bırakması için ikna etmeye çalıştı.

Tom tried to persuade Mary.

Tom Mary'yi ikna etmeye çalıştı.

She tried to persuade him to organize a boycott.

O, onu bir boykot düzenlemesi için ikna etmeye çalıştı.