Translation meaning & definition of the word "orange" into Turkish language

noun

1. Round yellow to orange fruit of any of several citrus trees

synonym:
• orange

1. Birkaç narenciye ağacından herhangi birinin yuvarlak sarı ila turuncu meyvesi

eşanlamlı:
• portakal

2. Orange color or pigment

• Any of a range of colors between red and yellow

synonym:
• orange
,
• orangeness

2. Turuncu renk veya pigment

• Kırmızı ve sarı arasında herhangi bir renk aralığı

eşanlamlı:
• portakal
,
• orange

3. Any citrus tree bearing oranges

synonym:
• orange
,
• orange tree

3. Portakal taşıyan herhangi bir narenciye ağacı

eşanlamlı:
• portakal
,
• portakal ağacı

4. Any pigment producing the orange color

synonym:
• orange

4. Turuncu rengi üreten herhangi bir pigment

eşanlamlı:
• portakal

5. A river in south africa that flows generally westward to the atlantic ocean

synonym:
• Orange
,
• Orange River

5. Güney afrika'da genellikle batıya doğru akan atlas okyanusu'na akan bir nehir

eşanlamlı:
• Orange
,
• Orange Nehri

adjective

1. Of the color between red and yellow

• Similar to the color of a ripe orange

synonym:
• orange
,
• orangish

1. Kırmızı ve sarı arasındaki renk

• Olgun bir portakalın rengine benzer

eşanlamlı:
• portakal
,
• orange

Examples of using

Tom poured a glass of orange juice from the pitcher.

Tom sürahiden bir bardak portakal suyu koydu.

Tom was wearing an orange jumpsuit and his hands were cuffed in front of him.

Tom turuncu bir tulum giyiyordu ve elleri önünde kelepçeliydi.

Tom pours himself a glass of orange juice.

Tom kendine bir bardak portakal suyu koyuyor.

I will eat the orange.

Portakalı yiyeceğim.

I'm drinking orange juice.

Portakal suyu içiyorum.

There's orange juice in the refrigerator.

Buzdolabında portakal suyu var.

There is an orange on the table.

Masanın üstünde bir portakal var.

Peel the orange and give me a piece.

Portakalı soy ve bana bir parça ver.

We sell orange juice.

Portakal suyu satarız.

Give me an orange.

Bana bir portakal ver.

Can't you peel an orange?

Bir portakalı soyamaz mısın?

There's an orange on the table.

Masanın üzerinde bir portakal var

There's not even one orange on the table.

Masada bir portakal bile yok.

Can I eat this orange?

Bu portakalı yiyebilir miyim?

I'd like an orange juice.

Ben bir portakal suyu istiyorum.

The woman eats an orange.

Kadın bir portakal yiyor.

My tie is orange.

Benim kravat turuncu.

May I eat this orange?

Bu portakalı yiyebilir miyim?

She tried to squeeze the juice from the orange.

O, portakalın suyunu sıkmaya çalıştı.