Translation meaning & definition of the word "opposite" into Turkish language

noun

1. A word that expresses a meaning opposed to the meaning of another word, in which case the two words are antonyms of each other

• "To him the antonym of `gay' was `depressed'"

synonym:
• antonym
,
• opposite word
,
• opposite

1. Başka bir kelimenin anlamına karşıt bir anlam ifade eden bir sözcük, bu durumda iki sözcük birbirinin zıttıdır

• "Ona göre `gay'ın antonim'i `depresyoned'"

eşanlamlı:
• antonim
,
• karşıt kelime
,
• karşıt

2. A relation of direct opposition

• "We thought sue was older than bill but just the reverse was true"

synonym:
• reverse
,
• contrary
,
• opposite

2. Doğrudan muhalefet ilişkisi

• "Sue'nun bill'den daha yaşlı olduğunu düşündük ama tam tersi doğruydu"

eşanlamlı:
• tersine çevirmek
,
• karşıt

3. A contestant that you are matched against

synonym:
• opposition
,
• opponent
,
• opposite

3. Eşleştiğiniz bir yarışmacı

eşanlamlı:
• muhalefet
,
• rakip
,
• karşıt

4. Something inverted in sequence or character or effect

• "When the direct approach failed he tried the inverse"

synonym:
• inverse
,
• opposite

4. Dizi, karakter veya efektte ters bir şey

• "Doğrudan yaklaşım başarısız olduğunda tersini denedi"

eşanlamlı:
• ters
,
• karşıt

adjective

1. Being directly across from each other

• Facing

• "And i on the opposite shore will be, ready to ride and spread the alarm"- longfellow

• "We lived on opposite sides of the street"

• "At opposite poles"

synonym:
• opposite

1. Birbirinin tam karşısında olmak

• Karşı

• "Ve ben karşı kıyıda, binmek ve alarm yaymak için hazır olacak" - longfellow

• "Sokağın karşı taraflarında yaşıyorduk"

• "Karşıt kutuplarda"

eşanlamlı:
• karşıt

2. Of leaves etc

• Growing in pairs on either side of a stem

• "Opposite leaves"

synonym:
• opposite
,
• paired

2. Yapraklar vb

• Bir sapın her iki tarafında çiftler halinde büyür

• "Karşıt yapraklar"

eşanlamlı:
• karşıt
,
• çiftleşmiş

3. Moving or facing away from each other

• "Looking in opposite directions"

• "They went in opposite directions"

synonym:
• opposite

3. Birbirlerinden uzaklaşmak veya uzaklaşmak

• "Karşı yönlere bakarken"

• "Karşı yönlere gittiler"

eşanlamlı:
• karşıt

4. The other one of a complementary pair

• "The opposite sex"

• "The two chess kings are set up on squares of opposite colors"

synonym:
• opposite

4. Tamamlayıcı bir çiftin diğeri

• "Karşı cins"

• "İki satranç kralı zıt renkteki karelere kurulur"

eşanlamlı:
• karşıt

5. Altogether different in nature or quality or significance

• "The medicine's effect was opposite to that intended"

• "It is said that opposite characters make a union happiest"- charles reade

synonym:
• opposite

5. Doğası, kalitesi veya önemi tamamen farklıdır

• "Ilacın etkisi amaçlananın tersiydi"

• "Karşı karakterlerin bir birliği en mutlu ettiği söylenir" - charles reade

eşanlamlı:
• karşıt

6. Characterized by opposite extremes

• Completely opposed

• "In diametric contradiction to his claims"

• "Diametrical (or opposite) points of view"

• "Opposite meanings"

• "Extreme and indefensible polar positions"

synonym:
• diametric
,
• diametrical
,
• opposite
,
• polar

6. Zıt aşırı uçlarla karakterize edilir

• Tamamen karşısında

• "Iddialarına çapsal çelişki içinde"

• "Diametrik (veya zıt) bakış açıları"

• "Karşıt anlamlar"

• "Aşırı ve savunulamaz kutup pozisyonları"

eşanlamlı:
• çapsal
,
• zıt
,
• karşıt
,
• kutup

adverb

1. Directly facing each other

• "The two photographs lay face-to-face on the table"

• "Lived all their lives in houses face-to-face across the street"

• "They sat opposite at the table"

synonym:
• face-to-face
,
• opposite

1. Doğrudan birbirleriyle karşı karşıya

• "İki fotoğraf masanın üzerinde yüz yüze yatıyordu"

• "Tüm hayatlarını sokağın karşısındaki evlerde yüz yüze yaşadılar"

• "Masada karşı karşıya oturdular"

eşanlamlı:
• yüz yüze
,
• karşıt

Examples of using

Tom leaned against one wall and stared blankly at the opposite wall.

Tom bir duvara dayandı ve karşı duvara boş boş baktı.

This is the opposite of what I expected.

Bu, benim beklediğimin tersi.

I meant the opposite.

Tersini demek istedim.

That man standing near the door and that woman on the opposite side of the room next to the window have photographic memories.

Kapının yanında duran o adamın ve pencerenin yanındaki odanın diğer tarafındaki o kadının fotografik anıları var.

He did the opposite.

Aksini yaptı.

He did the opposite.

O tersini yaptı.

Tom has the opposite problem.

Tom'un zıt bir sorunu var.

Dying is not the opposite of living: we spend our life living while we don't spend our death dying.

Ölüm yaşamın zıttı değildir: biz ölümümüzü ölürken geçirmezken hayatımızı yaşarken geçiririz.

Such a person will often go a block out of his way to avoid meeting a person of the opposite sex.

Böyle bir kişi karşı cinsinden biriyle karşılaşmaktan kaçınmak için çoğunlukla yolunun bir blok dışına gider.

They went in opposite directions.

Onlar zıt yönlere gittiler.

My opinion is exactly the opposite of yours.

Benim görüşüm sizinkinin tam tersi.

North is the opposite direction from south.

Kuzey güneyden zıt yöndedir.

Waking up is the opposite of going to sleep.

Uyanmak yatmaya gitmenin tam tersidir.

Their house is just opposite the bus stop.

Onların evi otobüs durağının tam karşısında.

His house is on the opposite side of the street.

Onu evi caddenin karşı tarafında.

"Fast" is the opposite of "slow."

Hızlı, yavaşın zıttıdır.

Whose house is opposite to yours?

Kimin evi seninkinin karşısında?

They live in the house opposite to ours.

Bizim evin karşısındaki evde yaşarlar.

By mistake I boarded a train going in the opposite direction.

Yanlışlıkla ters yöne giden bir trene bindim.