Lingvanex Tranalator

Translator for


translation app

Lingvanex - your universal translation app

Translator for

Download For Free

Translation meaning & definition of the word "one" into Turkish language

Türk diline "bir" kelimesinin çeviri anlamı ve tanımı

EnglishTurkish

One

[Biri]
/wən/

noun

1. The smallest whole number or a numeral representing this number

  • "He has the one but will need a two and three to go with it"
  • "They had lunch at one"
    synonym:
  • one
  • ,
  • 1
  • ,
  • I
  • ,
  • ace
  • ,
  • single
  • ,
  • unity

1. Bu sayıyı temsil eden en küçük tam sayı veya sayı

  • "Birine sahip ama onunla gitmek için iki ve üçe ihtiyacı olacak"
  • "Birinde öğle yemeği yediler"
    eşanlamlı:
  • biri
  • ,
  • 1
  • ,
  • I
  • ,
  • yek
  • ,
  • tek kişilik
  • ,
  • birlik

2. A single person or thing

  • "He is the best one"
  • "This is the one i ordered"
    synonym:
  • one

2. Tek bir kişi ya da şey

  • "En iyisi o"
  • "İmmar ettiğim kişi bu"
    eşanlamlı:
  • biri

adjective

1. Used of a single unit or thing

  • Not two or more
  • "`ane' is scottish"
    synonym:
  • one
  • ,
  • 1
  • ,
  • i
  • ,
  • ane

1. Tek bir birim veya şeyin kullanılması

  • İki ya da daha fazla değil
  • "`mekane' i̇skoç'tur"
    eşanlamlı:
  • biri
  • ,
  • 1
  • ,
  • i
  • ,
  • bir

2. Having the indivisible character of a unit

  • "A unitary action"
  • "Spoke with one voice"
    synonym:
  • one(a)
  • ,
  • unitary

2. Bir birimin bölünmez karakterine sahip olmak

  • "Birlikçi bir eylem"
  • "Tek sesle konuş"
    eşanlamlı:
  • bir(a)
  • ,
  • birimsel

3. Of the same kind or quality

  • "Two animals of one species"
    synonym:
  • one(a)

3. Aynı tür veya kalitede

  • "Bir türün iki hayvanı"
    eşanlamlı:
  • bir(a)

4. Used informally as an intensifier

  • "That is one fine dog"
    synonym:
  • one(a)

4. Yoğunlaştırıcı olarak gayri resmi olarak kullanılır

  • "Bu iyi bir köpek"
    eşanlamlı:
  • bir(a)

5. Indefinite in time or position

  • "He will come one day"
  • "One place or another"
    synonym:
  • one(a)

5. Zaman veya pozisyonda belirsiz

  • "Bir gün gelecek"
  • "Bir yer ya da başka bir yer"
    eşanlamlı:
  • bir(a)

6. Being a single entity made by combining separate components

  • "Three chemicals combining into one solution"
    synonym:
  • one

6. Ayrı bileşenleri birleştirerek yapılan tek bir varlık olmak

  • "Tek bir çözeltide birleşen üç kimyasal"
    eşanlamlı:
  • biri

7. Eminent beyond or above comparison

  • "Matchless beauty"
  • "The team's nonpareil center fielder"
  • "She's one girl in a million"
  • "The one and only muhammad ali"
  • "A peerless scholar"
  • "Infamy unmatched in the western world"
  • "Wrote with unmatchable clarity"
  • "Unrivaled mastery of her art"
    synonym:
  • matchless
  • ,
  • nonpareil
  • ,
  • one(a)
  • ,
  • one and only(a)
  • ,
  • peerless
  • ,
  • unmatched
  • ,
  • unmatchable
  • ,
  • unrivaled
  • ,
  • unrivalled

7. Karşılaştırmanın ötesinde veya üstünde

  • "Eşsiz güzellik"
  • "Takımın pareil olmayan merkez saha oyuncusu"
  • "Milyonda bir kız"
  • "Tek ve tek muhammed ali"
  • "Akılsız bir bilgin"
  • "Batı dünyasında eşsiz bir rezalet"
  • "Eşleşilemez netlikte yazdı"
  • "Sanatının rakipsiz ustalığı"
    eşanlamlı:
  • rakipsiz
  • ,
  • emsalsiz
  • ,
  • bir(a)
  • ,
  • tek ve tek(a)
  • ,
  • eşleştirilemez

Examples of using

Tom only has one faded photograph of grandfather.
Tom sadece büyükbabasının soluk bir fotoğrafına sahip.
Tom offered Mary a French fry and she took one.
Tom Mary'ye bir Fransız kızartma sundu ve o bir tane aldı.
Tom leaned against one wall and stared blankly at the opposite wall.
Tom bir duvara dayandı ve karşı duvara boş boş baktı.