Translation meaning & definition of the word "occasion" into Turkish language

noun

1. An event that occurs at a critical time

• "At such junctures he always had an impulse to leave"

• "It was needed only on special occasions"

synonym:
• juncture
,
• occasion

1. Kritik bir zamanda meydana gelen bir olay

• "Böyle kavşaklarda her zaman ayrılma dürtüsü vardı"

• "Sadece özel günlerde ihtiyaç vardı"

eşanlamlı:
• birleşme yeri
,
• fırsat

2. A vaguely specified social event

• "The party was quite an affair"

• "An occasion arranged to honor the president"

• "A seemingly endless round of social functions"

synonym:
• affair
,
• occasion
,
• social occasion
,
• function
,
• social function

2. Belli belirsiz bir sosyal olay

• "Parti oldukça büyük bir olaydı"

• "Başkanını onurlandırmak için düzenlenen bir fırsat"

• "Görünüşte sonsuz bir sosyal işlevler turu"

eşanlamlı:
• ilişki
,
• fırsat
,
• sosyal durum
,
• fonksiyon
,
• sosyal fonksiyon

3. Reason

• "There was no occasion for complaint"

synonym:
• occasion

3. Sebep

• "Şikayet için fırsat yoktu"

eşanlamlı:
• fırsat

4. The time of a particular event

• "On the occasion of his 60th birthday"

synonym:
• occasion

4. Belirli bir olayın zamanı

• "60. doğum günü vesilesiyle"

eşanlamlı:
• fırsat

5. An opportunity to do something

• "There was never an occasion for her to demonstrate her skill"

synonym:
• occasion

5. Bir şeyler yapmak için fırsat

• "Becerisini göstermesi için hiçbir zaman bir fırsat olmadı"

eşanlamlı:
• fırsat

verb

1. Give occasion to

synonym:
• occasion

1. Fırsat vermek

eşanlamlı:
• fırsat

Examples of using

I've been saving this bottle of wine for a special occasion.

Bu şarabı özel bir gün için saklıyordum.

What's the occasion?

Durum nedir?

Tom had seen Mary with John on more than one occasion before and finally figured out that they were seeing each other.

Tom daha önce Mary'yi John'la birlikte birden fazla ortamda görmüştü ve sonunda onların birbirlerini gördüklerini anladı.

Tom thought Mary's dress wasn't appropriate for the occasion.

Tom Mary'nin elbisesinin etkinlik için uygun olmadığını düşündü.

Tom didn't think what Mary was wearing was appropriate for the occasion.

Tom Mary'nin giydiğinin ortam için uygun olduğunu bilmiyordu.

I looked in my closet for something to wear, but couldn't find anything appropriate for the occasion.

Giyecek bir şey için dolabıma baktım fakat ortam için uygun bir şey bulamadım.

His story wasn't appropriate for the occasion.

Onun hikayesi durum için uygun değildi.

Her coat wasn't appropriate for the occasion.

Onun ceketi ortam için uygun değildi.

Her behavior was appropriate to the occasion.

Onun davranışı ortama uygundu.

He reads detective stories on occasion.

O, zaman zaman dedektif hikayeleri okur.

His speech was suitable for the occasion.

Onun konuşması ortam için uygundu.

His speech was not very becoming to the occasion.

Onun konuşması duruma çok uygun değildi.

His behavior was appropriate to the occasion.

Onun davranışı ortama uygundu.

I am absent from school on occasion.

Ara sıra okula gitmem.

We see them on occasion.

Bazen onlarla görüşürüz.

This is a special occasion.

Bu özel bir durum.

I never have had occasion to use it.

Bunu kullanma fırsatım hiç olmadı.

Floods, violent wind storms, droughts, killing frosts, and the problems of air pollution have all, on occasion, influenced modern society.

Seller, şiddetli rüzgar fırtınaları, kuraklıklar, öldürücü donlar ve hava kirliliği sorunları hepsi,ara sıra, modern toplumu etkilenmiştir.

Your speech was appropriate for the occasion.

Konuşman duruma uygundu.

Let's reserve that for another occasion.

Başka bir durum için onu ayıralım.