Translation meaning & definition of the word "mouth" into Turkish language

noun

1. The opening through which food is taken in and vocalizations emerge

• "He stuffed his mouth with candy"

synonym:
• mouth
,
• oral cavity
,
• oral fissure
,
• rima oris

1. Yiyeceklerin alındığı ve seslendirmelerin ortaya çıktığı açılış

• "Ağzını şekerle doldurdu"

eşanlamlı:
• ağız
,
• ağız boşluğu
,
• rima oris

2. The externally visible part of the oral cavity on the face and the system of organs surrounding the opening

• "She wiped lipstick from her mouth"

synonym:
• mouth

2. Ağız boşluğunun yüzdeki dışarıdan görülebilen kısmı ve açıklığı çevreleyen organ sistemi

• "Ağzından ruj sildi"

eşanlamlı:
• ağız

3. An opening that resembles a mouth (as of a cave or a gorge)

• "He rode into the mouth of the canyon"

• "They built a fire at the mouth of the cave"

synonym:
• mouth

3. Ağzı andıran bir açıklık (bir mağara veya bir geçit gibi)

• "Kanyonun ağzına girdi"

• "Mağaranın ağzına ateş yaktılar"

eşanlamlı:
• ağız

4. The point where a stream issues into a larger body of water

• "New york is at the mouth of the hudson"

synonym:
• mouth

4. Bir akarsuyun daha büyük bir su kütlesine dönüştüğü nokta

• "New york hudson'ın ağzında"

eşanlamlı:
• ağız

5. A person conceived as a consumer of food

• "He has four mouths to feed"

synonym:
• mouth

5. Bir kişi gıda tüketicisi olarak tasarlandı

• "Beslenecek dört ağzı var"

eşanlamlı:
• ağız

6. A spokesperson (as a lawyer)

synonym:
• mouthpiece
,
• mouth

6. Bir sözcü (avukat olarak)

eşanlamlı:
• ağızlık
,
• ağız

7. An impudent or insolent rejoinder

• "Don't give me any of your sass"

synonym:
• sass
,
• sassing
,
• backtalk
,
• back talk
,
• lip
,
• mouth

7. Küstah veya küstah bir cevap

• "Sütlerinden hiçbirini bana verme"

eşanlamlı:
• sos
,
• yağma
,
• terslemek
,
• geri konuşma
,
• dudak
,
• ağız

8. The opening of a jar or bottle

• "The jar had a wide mouth"

synonym:
• mouth

8. Bir kavanoz veya şişenin açılması

• "Kavanozun geniş bir ağzı vardı"

eşanlamlı:
• ağız

verb

1. Express in speech

• "She talks a lot of nonsense"

• "This depressed patient does not verbalize"

synonym:
• talk
,
• speak
,
• utter
,
• mouth
,
• verbalize
,
• verbalise

1. Konuşmasında ifade etmek

• "Çok saçma konuşuyor"

• "Bu depresif hasta söze dökmüyor"

eşanlamlı:
• konuşmak
,
• ifade etmek
,
• ağız

2. Articulate silently

• Form words with the lips only

• "She mouthed a swear word"

synonym:
• mouth

2. Sessizce ifade edin

• Kelimeleri sadece dudaklarla şekillendirin

• "Kahrolsun bir söz" dedi"

eşanlamlı:
• ağız

3. Touch with the mouth

synonym:
• mouth

3. Ağızdan vurmak

eşanlamlı:
• ağız

Examples of using

Tom leaned in and gave Mary a passionate kiss on the mouth.

Tom eğildi ve Mary'yi dudaklarından tutkulu bir şekilde öptü.

Tom walked up to Mary and gave her a passionate kiss on the mouth.

Tom Mary'ye geldi ve onu dudaklarından tutkuyla öptü.

Tom took a pill from the prescription bottle and put it in his mouth.

Tom reçete şişesinden bir hap aldı ve onu ağzına koydu.

Tom snored loudly with his mouth open.

Tom ağzı açık yüksek sesle horluyordu.

Tom put the pill in his mouth and drank some water.

Tom hapı ağzına koydu ve biraz su içti.

Tom put a piece candy into his mouth.

Tom ağzına bir parça şeker koydu.

Tom poured out a couple of pills from the medicine bottle and popped them into his mouth.

Tom birkaç ilacı ilaç şişesinden döktü ve onları ağzına attı.

Tom opened his mouth to say something, but Mary interrupted him.

Tom bir şey söylemek için ağzını açtı ama Mary sözünü kesti.

What's that in your mouth?

Ağzındaki ne?

I never should've opened my mouth.

Asla ağzımı açmamalıydım.

Watch your mouth.

Ağzına dikkat et.

Close your mouth.

Ağzını kapat.

The only thing you have to do is shut your mouth.

Yapman gereken tek şey çeneni kapatmaktır.

I should have kept my mouth shut.

Çenemi kapalı tutmalıydım.

If you have gum in your mouth, spit it out.

Eğer ağzında sakız varsa çıkar.

Keep your mouth shut.

Ağzını kapalı tut.

My mouth is dry.

Ağzım kuru.

My mouth is numb.

Ağzım uyuşuk.

Open your mouth one more time and I will beat you up!

Ağzını bir kez daha açarsan seni pataklayacağım!

Don't curse or I'll wash your mouth out with soap.

Küfretme yoksa ağzını sabunla yıkarım.