Translation meaning & definition of the word "minor" into Turkish language
Türk diline "küçük" kelimesinin çeviri anlamı ve tanımı
Minor
[Küçük]noun
1. A young person of either sex
- "She writes books for children"
- "They're just kids"
- "`tiddler' is a british term for youngster"
- synonym:
- child ,
- kid ,
- youngster ,
- minor ,
- shaver ,
- nipper ,
- small fry ,
- tiddler ,
- tike ,
- tyke ,
- fry ,
- nestling
1. Her iki cinsiyetten de genç bir insan
- "Çocuklar için kitaplar yazıyor"
- "Onlar sadece çocuk"
- "`tiddler' i̇ngiliz gençlere yönelik bir terimdir"
- eşanlamlı:
- çocuk ,
- genç ,
- küçük ,
- berber ,
- kıskaç ,
- küçük balık ,
- kemancı ,
- tyke ,
- it herif ,
- kızartmak ,
- yavru
adjective
1. Of lesser importance or stature or rank
- "A minor poet"
- "Had a minor part in the play"
- "A minor official"
- "Many of these hardy adventurers were minor noblemen"
- "Minor back roads"
- synonym:
- minor
1. Daha az önem veya boy veya rütbe
- "Küçük bir şair"
- "Oyunda küçük bir rol oynadı"
- "Küçük bir yetkili"
- "Bu dayanıklı maceracıların çoğu küçük soylulardı"
- "Küçük arka yollar"
- eşanlamlı:
- küçük
2. Lesser in scope or effect
- "Had minor differences"
- "A minor disturbance"
- synonym:
- minor
2. Kapsam veya etki bakımından daha az
- "Küçük farklılıklar vardı"
- "Küçük bir rahatsızlık"
- eşanlamlı:
- küçük
3. Inferior in number or size or amount
- "A minor share of the profits"
- "Ursa minor"
- synonym:
- minor
3. Sayı, boyut veya miktar bakımından daha düşük
- "Karın küçük bir payı"
- "Ursa minor"
- eşanlamlı:
- küçük
4. Of a scale or mode
- "The minor keys"
- "In b flat minor"
- synonym:
- minor
4. Bir ölçek veya mod
- "Küçük anahtarlar"
- "B düz minörde"
- eşanlamlı:
- küçük
5. Not of legal age
- "Minor children"
- synonym:
- minor ,
- nonaged ,
- underage
5. Yasal yaşta değil
- "Küçük çocuklar"
- eşanlamlı:
- küçük ,
- yaşlı olmayan ,
- reşit olmayan
6. Of lesser seriousness or danger
- "Suffered only minor injuries"
- "Some minor flooding"
- "A minor tropical disturbance"
- synonym:
- minor
6. Daha az ciddiyet veya tehlike
- "Sadece küçük yaralanmalar"
- "Bazı küçük sel"
- "Küçük bir tropikal rahatsızlık"
- eşanlamlı:
- küçük
7. Of your secondary field of academic concentration or specialization
- synonym:
- minor
7. İkincil akademik konsantrasyon veya uzmanlık alanınız
- eşanlamlı:
- küçük
8. Of the younger of two boys with the same family name
- "Jones minor"
- synonym:
- minor(ip)
8. Aynı soyadına sahip iki erkek çocuktan küçük olanı
- "Jones minor"
- eşanlamlı:
- küçük(ip)
9. Warranting only temporal punishment
- "Venial sin"
- synonym:
- minor ,
- venial
9. Sadece zamansal cezayı garanti etmek
- "Venasyonel günah"
- eşanlamlı:
- küçük ,
- affolunur
10. Limited in size or scope
- "A small business"
- "A newspaper with a modest circulation"
- "Small-scale plans"
- "A pocket-size country"
- synonym:
- minor ,
- modest ,
- small ,
- small-scale ,
- pocket-size ,
- pocket-sized
10. Boyut veya kapsam olarak sınırlıdır
- "Küçük bir işletme"
- "Mütevazı tirajlı bir gazete"
- "Küçük ölçekli planlar"
- "Cep büyüklüğünde bir ülke"
- eşanlamlı:
- küçük ,
- alçakgönüllü ,
- küçük ölçekli ,
- cep ölçüsünde ,
- cep büyüklüğünde