Lingvanex Tranalator

Translator for


translation app

Lingvanex - your universal translation app

Translator for

Download For Free

Translation meaning & definition of the word "living" into Turkish language

Türk diline "yaşayan" kelimesinin çeviri anlamı ve tanımı

EnglishTurkish

Living

[Yaşayan]
/lɪvɪŋ/

noun

1. The experience of being alive

  • The course of human events and activities
  • "He could no longer cope with the complexities of life"
    synonym:
  • life
  • ,
  • living

1. Hayatta olma deneyimi

  • İnsan olaylarının ve faaliyetlerinin seyri
  • "Artık hayatın karmaşıklıklarıyla baş edemedi"
    eşanlamlı:
  • yaşam
  • ,
  • yaşayan

2. People who are still living

  • "Save your pity for the living"
    synonym:
  • living

2. Hala yaşayan insanlar

  • "Yaşayanlara acıyın"
    eşanlamlı:
  • yaşayan

3. The condition of living or the state of being alive

  • "While there's life there's hope"
  • "Life depends on many chemical and physical processes"
    synonym:
  • animation
  • ,
  • life
  • ,
  • living
  • ,
  • aliveness

3. Yaşama durumu ya da hayatta olma durumu

  • "Hayat varken umut var"
  • "Yaşam birçok kimyasal ve fiziksel sürece bağlıdır"
    eşanlamlı:
  • animasyon
  • ,
  • yaşam
  • ,
  • yaşayan
  • ,
  • canlılık

4. The financial means whereby one lives

  • "Each child was expected to pay for their keep"
  • "He applied to the state for support"
  • "He could no longer earn his own livelihood"
    synonym:
  • support
  • ,
  • keep
  • ,
  • livelihood
  • ,
  • living
  • ,
  • bread and butter
  • ,
  • sustenance

4. Finansal, kişinin yaşadığı anlamına gelir

  • "Her çocuğun beklemesi için ödeme yapması bekleniyordu"
  • "Destek için devlete başvurdu"
  • "Artık kendi geçimini sağlayamadı"
    eşanlamlı:
  • destek
  • ,
  • tutmak
  • ,
  • geçim
  • ,
  • yaşayan
  • ,
  • ekmek ve tereyağı
  • ,
  • besleme

adjective

1. Pertaining to living persons

  • "Within living memory"
    synonym:
  • living

1. Yaşayan insanlarla ilgili

  • "Canlı anılar içinde"
    eşanlamlı:
  • yaşayan

2. True to life

  • Lifelike
  • "The living image of her mother"
    synonym:
  • living

2. Gerçek hayattaki gibi

  • Canlı
  • "Annesinin yaşayan görüntüsü"
    eşanlamlı:
  • yaşayan

3. (informal) absolute

  • "She is a living doll"
  • "Scared the living daylights out of them"
  • "Beat the living hell out of him"
    synonym:
  • living

3. (resmi) mutlak

  • "O yaşayan bir bebek"
  • "Yaşayan gün ışıklarını onlardan korkuttum"
  • "Can cehennemi ondan kurtul"
    eşanlamlı:
  • yaşayan

4. Still in existence

  • "The wollemi pine found in australia is a surviving specimen of a conifer thought to have been long extinct and therefore known as a living fossil"
  • "The only surviving frontier blockhouse in pennsylvania"
    synonym:
  • surviving
  • ,
  • living

4. Hala var

  • "Avustralya'da bulunan wollemi çamı, uzun süredir nesli tükenmiş olduğu düşünülen ve bu nedenle yaşayan bir fosil olarak bilinen bir kozalağın hayatta kalan bir örneğidir"
  • "Pennsylvania'da hayatta kalan tek sınır blok evi"
    eşanlamlı:
  • hayatta kalan
  • ,
  • yaşayan

5. Still in active use

  • "A living language"
    synonym:
  • living

5. Hala aktif kullanımda

  • "Yaşayan bir dil"
    eşanlamlı:
  • yaşayan

6. (used of minerals or stone) in its natural state and place

  • Not mined or quarried
  • "Carved into the living stone"
    synonym:
  • living(a)

6. (mineraller veya taş kullanılan) doğal hali ve yerinde

  • Mayınlı veya taş ocaklı değil
  • "Canlı taşa oyulmuş"
    eşanlamlı:
  • yaşayan(a)

Examples of using

Tom is currently not living here.
Tom şu anda burada yaşamıyor.
Tom is currently living in Boston.
Tom şu anda Boston'da yaşıyor.
Tom is becoming accustomed to living in Boston.
Tom Boston'da yaşamaya alışıyor.