Translation meaning & definition of the word "little" into Turkish language
Türk diline "küçük" kelimesinin çeviri anlamı ve tanımı
Little
[Azıcık]noun
1. A small amount or duration
- "He accepted the little they gave him"
- synonym:
- little
1. Az bir miktar veya süre
- "Ona verdikleri küçük şeyi kabul etti"
- eşanlamlı:
- azıcık
adjective
1. Limited or below average in number or quantity or magnitude or extent
- "A little dining room"
- "A little house"
- "A small car"
- "A little (or small) group"
- synonym:
- small ,
- little
1. Sayı veya miktar veya büyüklük veya büyüklük olarak sınırlı veya ortalamanın altında
- "Küçük bir yemek odası"
- "Küçük bir ev"
- "Küçük bir araba"
- "Küçük (veya küçük) bir grup"
- eşanlamlı:
- küçük ,
- azıcık
2. (quantifier used with mass nouns) small in quantity or degree
- Not much or almost none or (with `a') at least some
- "Little rain fell in may"
- "Gave it little thought"
- "Little time is left"
- "We still have little money"
- "A little hope remained"
- "There's slight chance that it will work"
- "There's a slight chance it will work"
- synonym:
- little(a) ,
- slight
2. (kütle isimlerle kullanılan niceleyici) miktar veya derece olarak küçük
- Çok fazla ya da neredeyse hiç ya da (`ya' ile) en azından bazı
- "Mayıs ayında hafif yağmur yağdı"
- "Az düşündünüz"
- "Küçük zaman kaldı"
- "Henüz çok az paramız var"
- "Küçük bir umut kaldı"
- "İşe yaraması için ufak bir şans var"
- "İşe yaraması için ufak bir şans var"
- eşanlamlı:
- küçük(a) ,
- hafif
3. (of children and animals) young, immature
- "What a big little boy you are"
- "Small children"
- synonym:
- little ,
- small
3. (çocukların ve hayvanların) genç, olgunlaşmamış
- "Ne kadar büyük bir çocuksun sen"
- "Küçük çocuklar"
- eşanlamlı:
- azıcık ,
- küçük
4. (informal) small and of little importance
- "A fiddling sum of money"
- "A footling gesture"
- "Our worries are lilliputian compared with those of countries that are at war"
- "A little (or small) matter"
- "A dispute over niggling details"
- "Limited to petty enterprises"
- "Piffling efforts"
- "Giving a police officer a free meal may be against the law, but it seems to be a picayune infraction"
- synonym:
- fiddling ,
- footling ,
- lilliputian ,
- little ,
- niggling ,
- piddling ,
- piffling ,
- petty ,
- picayune ,
- trivial
4. (resmi) küçük ve çok az öneme sahip
- "Korkunç bir miktar para"
- "Bir ayak hareketi"
- "Endişelerimiz savaşta olan ülkelerin endişeleriyle karşılaştırıldığında lilliputian"
- "Küçük (veya küçük) bir madde"
- "Nişan ayrıntılar konusunda bir anlaşmazlık"
- "Küçük işletmelerle sınırlıdır"
- "Doldurma çabaları"
- "Bir polis memuruna ücretsiz yemek vermek yasalara aykırı olabilir, ancak bir picayune ihlali gibi görünüyor"
- eşanlamlı:
- keman ,
- aptalca ,
- liliputlu ,
- azıcık ,
- titiz ,
- ufak ,
- kokuşmuş ,
- picayune ,
- önemsiz
5. (of a voice) faint
- "A little voice"
- "A still small voice"
- synonym:
- little ,
- small
5. (bir sesin) baygın
- "Küçük bir ses"
- "Küçük bir ses"
- eşanlamlı:
- azıcık ,
- küçük
6. Low in stature
- Not tall
- "He was short and stocky"
- "Short in stature"
- "A short smokestack"
- "A little man"
- synonym:
- short ,
- little
6. Düşük dereceli
- Uzun boylu değil
- "Kısa ve tıknazdı"
- "Boy kısası"
- "Kısa bir baca"
- "Küçük bir adam"
- eşanlamlı:
- kısa ,
- azıcık
7. Lowercase
- "Little a"
- "Small a"
- "E.e.cummings's poetry is written all in minuscule letters"
- synonym:
- little ,
- minuscule ,
- small
7. Küçük harf
- "Küçük a"
- "Küçük a"
- "E.e.cummings'in şiiri hepsi küçük harflerle yazılmıştır"
- eşanlamlı:
- azıcık ,
- küçük
8. Small in a way that arouses feelings (of tenderness or its opposite depending on the context)
- "A nice little job"
- "Bless your little heart"
- "My dear little mother"
- "A sweet little deal"
- "I'm tired of your petty little schemes"
- "Filthy little tricks"
- "What a nasty little situation"
- synonym:
- little
8. Duyguları uyandıran bir şekilde küçük (bağlantıya bağlı olarak hassasiyet veya tersi)
- "Küçük, güzel bir iş"
- "Küçük kalbini kutsa"
- "Sevgili küçük annem"
- "Küçük tatlı bir anlaşma"
- "Ufak tefek planlarından bıktım"
- "Küçük hileler"
- "Ne kadar kötü bir durum"
- eşanlamlı:
- azıcık
adverb
1. Not much
- "He talked little about his family"
- synonym:
- little
1. Çok fazla değil
- "Ailesinden çok az bahsetti"
- eşanlamlı:
- azıcık