Examples of using
I led that mission.
Bu görevi yönettim.
The arrival of the troops led to more violence.
Askerlerin gelişi daha fazla şiddete yol açtı.
The attackers were led by John Brown.
Saldırganlar John Brown tarafından yönlendirilmiştir.
The crisis led to the 1968 Nuclear Non-Proliferation Treaty.
Kriz 1968 Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşmasına yol açtı.
By 1969 the debate over virtual memory for commercial computers was over. An IBM research team led by David Sayre showed that their virtual memory overlay system consistently worked better than the best manually controlled systems.
1969'da ticari bilgisayarlar için sanal bellek üzerine tartışma sona erdi. David Sayre tarafından yönetilen bir IBM araştırma ekibi sanal bellek yükleme sisteminin tutarlı olarak en iyi elle kontrol edilen sistemlerden daha iyi çalıştığını gösterdi.
She led the old man into the room.
O, yaşlı adamı odasına götürdü.
She led a solitary life.
O yalnız bir hayat sürdü.
He led a life of luxury.
O, lüks bir hayat sürdü.
He led a simple life.
O basit bir hayat sürdü.
He led us to the station.
O bizi istasyona götürdü.
He led a sober life.
O, gösterişsiz bir hayat sürdü.
He has led a loose life.
O, serbest bir hayat yaşadı.
I walked around town wherever my feet led me.
Kasabada ayaklarımın beni götürdüğü yerde dolaştım.
Commerce led to the development of cities.
Ticaret şehirlerin gelişmesine neden oldu.
His talk led me to believe that he knows a great deal.
Onun konuşması onun çok şey bildiğine beni inandırdı.
His failure led to his resignation.
Başarısızlığı istifa etmesine neden oldu.
I led him by the hand.
Onu el ile yönlendirdim.
The commanding officer led his army into enemy territory.
Birlik komutanı ordusunu düşman topraklarına götürdü.
The guide led us to the hotel.
Rehber bizi otele götürdü.
The soccer team is led by Tom.
Futbol takımı Tom tarafından yönetiliyor.