Examples of using
There is a lack of long-term vision for Europe.
Avrupa için uzun dönemli bir vizyon eksikliği var.
I lack confidence.
Güven eksikliğim var.
In judging his work, we must take his lack of experience into account.
İşini değerlendirirken, onun deneyim eksikliğini de hesaba katmalıyız.
Tom seems to lack energy.
Tom'un enerjisi eksik gibi görünüyor.
Tom's lack of compassion surprised Mary.
Tom'un acımasız olması Mary'yi şaşırttı.
For the lack of something better to do, Tom decided to take a long walk.
Tom yapacak daha iyi bir şey olmadığı için, uzun bir yürüyüşe çıkmaya karar verdi.
For the lack of something better to do, Tom started cleaning his room.
Tom yapacak daha iyi bir şey olmadığı için, odasını temizlemeye başladı.
We had a poor harvest because of the lack of water.
Su yokluğu nedeniyle kötü hasat hasat yaptık.
People living in this area are dying because of the lack of water.
Bu alanda yaşayan insanlar su yokluğu nedeniyle ölüyor.
They lack an ideal, a reason to get up in the morning.
Onların bir ideali sabahları kalkmak için bir sebepleri yok.
The explorers began to suffer from a severe lack of food.
Araştırmacılar ciddi bir gıda eksikliğinden muzdarip olmaya başladı.
Everyone has the right to a standard of living adequate for the health and well-being of himself and of his family, including food, clothing, housing and medical care and necessary social services, and the right to security in the event of unemployment, sickness, disability, widowhood, old age or other lack of livelihood in circumstances beyond his control.
Her şahsın, gerek kendisi gerekse ailesi için, yiyecek, giyim, mesken, tıbbi bakım, gerekli sosyal hizmetler dahil olmak üzere sağlığı ve refahını temin edecek uygun bir hayat seviyesine ve işsizlik, hastalık, sakatlık, dulluk, ihtiyarlık veya geçim imkânlarından iradesi dışında mahrum bırakacak diğer hallerde güvenliğe hakkı vardır.
His lack of technical knowledge kept him from being promoted.
Teknik bilgi eksikliği, onun terfi ettirilmesini engelledi.
By lack of attention, she hit the post with her car.
Dikkatsizlikten,arabasıyla direğe çarptı.
She had a headache from lack of sleep.
Uykusuzluktan başı ağrıyordu.
He failed due to lack of effort.
O, çaba eksikliği nedeniyle başarısız oldu.
He tried to make up for his lack of sleep by taking a nap.
Kestirerek uykusuzluğunu gidermeye çalıştı.
He failed in the examination for lack of preparation.
Hazırlık eksikliğinden sınavda başarısız oldu.
He died from lack of oxygen.
Oksijen yetersizliğinden öldü.