Translation meaning & definition of the word "game" into Turkish language

noun

1. A contest with rules to determine a winner

• "You need four people to play this game"

synonym:
• game

1. Bir kazananı belirlemek için kuralları olan bir yarışma

• "Bu oyunu oynamak için dört kişiye ihtiyacın var"

eşanlamlı:
• oyun

2. A single play of a sport or other contest

• "The game lasted two hours"

synonym:
• game

2. Bir sporun veya başka bir yarışmanın tek bir oyunu

• "Oyun iki saat sürdü"

eşanlamlı:
• oyun

3. An amusement or pastime

• "They played word games"

• "He thought of his painting as a game that filled his empty time"

• "His life was all fun and games"

synonym:
• game

3. Eğlence ya da eğlence

• "Sözcük oyunları oynadılar"

• "Resmini boş zamanlarını dolduran bir oyun olarak düşündü"

• "Hayatı tamamen eğlence ve oyundu"

eşanlamlı:
• oyun

4. Animal hunted for food or sport

synonym:
• game

4. Hayvan yemek veya spor için avlanır

eşanlamlı:
• oyun

5. (tennis) a division of play during which one player serves

synonym:
• game

5. (tenis) bir oyuncunun görev yaptığı bir oyun bölümü

eşanlamlı:
• oyun

6. (games) the score at a particular point or the score needed to win

• "The game is 6 all"

• "He is serving for the game"

synonym:
• game

6. (oyun) belirli bir noktadaki puan veya kazanmak için gereken puan

• "Oyun 6 hepsi"

• "Oyuna hizmet ediyor"

eşanlamlı:
• oyun

7. The flesh of wild animals that is used for food

synonym:
• game

7. Yiyecek için kullanılan vahşi hayvanların eti

eşanlamlı:
• oyun

8. A secret scheme to do something (especially something underhand or illegal)

• "They concocted a plot to discredit the governor"

• "I saw through his little game from the start"

synonym:
• plot
,
• secret plan
,
• game

8. Bir şey yapmak için gizli bir şema (özellikle el altında veya yasadışı bir şey)

• "Valiyi itibarsızlaştırmak için bir komplo hazırladılar"

• "Küçük oyununu başından beri gördüm"

eşanlamlı:
• plan
,
• gizli plan
,
• oyun

9. The game equipment needed in order to play a particular game

• "The child received several games for his birthday"

synonym:
• game

9. Oyun ekipmanı belirli bir oyun oynamak için gerekli

• "Çocuk doğum günü için birkaç oyun aldı"

eşanlamlı:
• oyun

10. Your occupation or line of work

• "He's in the plumbing game"

• "She's in show biz"

synonym:
• game
,
• biz

10. Mesleğiniz veya iş kolunuz

• "Sıhhi tesisat oyununda"

• "Şov dünyasında"

eşanlamlı:
• oyun
,
• biz

11. Frivolous or trifling behavior

• "For actors, memorizing lines is no game"

• "For him, life is all fun and games"

synonym:
• game

11. Anlamsız veya önemsiz davranış

• "Oyuncular için, satırları ezberlemek oyun değildir"

• "Onun için hayat eğlence ve oyundur"

eşanlamlı:
• oyun

verb

1. Place a bet on

• "Which horse are you backing?"

• "I'm betting on the new horse"

synonym:
• bet on
,
• back
,
• gage
,
• stake
,
• game
,
• punt

1. Üzerine bahis oynamak

• "Hangi atı destekliyorsun?"

• "Yeni ata bahse giriyorum"

eşanlamlı:
• bahis oynamak
,
• geriye
,
• gauge
,
• pot
,
• oyun
,
• punt

adjective

1. Disabled in the feet or legs

• "A crippled soldier"

• "A game leg"

synonym:
• crippled
,
• halt
,
• halting
,
• lame
,
• gimpy
,
• game

1. Ayaklarda veya bacaklarda engelli

• "Sakat bir asker"

• "Bir oyun ayağı"

eşanlamlı:
• sakat
,
• durdurmak
,
• tereddüdlü
,
• lame
,
• gimpy
,
• oyun

2. Willing to face danger

synonym:
• game
,
• gamy
,
• gamey
,
• gritty
,
• mettlesome
,
• spirited
,
• spunky

2. Tehlikeyle yüzleşmeye istekli

eşanlamlı:
• oyun
,
• cesur
,
• oyunbaz
,
• ateşli
,
• hevesli
,
• parlayıveren

Examples of using

Tom is concentrating on the chess game.

Tom satranç oyununa konsantre oluyor.

Tom asked me which team I thought would win the game.

Tom bana oyunu hangi takımın kazanacağını düşündüğümü sordu.

I think Tom will like this game.

Tom'un bu oyunu seveceğini düşünüyorum.

You liked that game.

O oyunu beğendin.

Wait for the game to start.

Oyunun başlamasını bekleyiniz.

Wait for the game to start.

Oyunun başlamasını bekleyin.

Wait for the game to start.

Oyunun başlamasını bekle.

That was an excellent game.

Mükemmel bir oyundu.

Soccer is an old game.

Futbol eski bir oyundur.

How was the game?

Oyun nasıldı?

You missed the game.

Oyunu kaçırdınız.

You missed the game.

Oyunu kaçırdın.

I'm sick of this game.

Bu oyundan bıktım.

Football is a simple game. 22 men chase a ball for 90 minutes, and at the end the Germans always win.

Futbol basit bir oyundur. 22 kişi bir topun peşin koşar ve sonunda da daima Almanlar kazanır.

Football is a simple game. 22 men chase a ball for 90 minutes, and at the end the Germans always win.

Futbol basit bir oyundur.22 Adam bir topun peşinden 90 dakika boyunca koşar ve sonunda hep Almanların kazandığı bir oyundur.

I like this game.

Bu oyunu seviyorum.

I've never been to a professional baseball game.

Profesyonel bir beyzbol oyununda hiç bulunmadım.

Did you watch the game last night?

Dünkü maçı izledin mi?

I hate this game.

Bu oyundan nefret ediyorum.

We had to put off the game due to rain.

Yağmur yüzünden oyunu ertelemek zorunda kaldık.