Translation meaning & definition of the word "fundamental" into Turkish language

noun

1. Any factor that could be considered important to the understanding of a particular business

• "Fundamentals include a company's growth, revenues, earnings, management, and capital structure"

synonym:
• fundamental

1. Belirli bir işletmenin anlaşılması için önemli sayılabilecek herhangi bir faktör

• "Temeller bir şirketin büyümesini, gelirlerini, kazançlarını, yönetimini ve sermaye yapısını içerir"

eşanlamlı:
• temel

2. The lowest tone of a harmonic series

synonym:
• fundamental
,
• fundamental frequency
,
• first harmonic

2. Bir harmonik serinin en düşük tonu

eşanlamlı:
• temel
,
• temel frekans
,
• i̇lk harmonik

adjective

1. Serving as an essential component

• "A cardinal rule"

• "The central cause of the problem"

• "An example that was fundamental to the argument"

• "Computers are fundamental to modern industrial structure"

synonym:
• cardinal
,
• central
,
• fundamental
,
• key
,
• primal

1. Önemli bir bileşen olarak hizmet

• "Kardinal bir kural"

• "Sorunun merkezi nedeni"

• "Argüman için temel olan bir örnek"

• "Bilgisayarlar modern endüstriyel yapı için temeldir"

eşanlamlı:
• kardinal
,
• merkezî
,
• temel
,
• anahtar
,
• ilk

2. Being or involving basic facts or principles

• "The fundamental laws of the universe"

• "A fundamental incomatibility between them"

• "These rudimentary truths"

• "Underlying principles"

synonym:
• fundamental
,
• rudimentary
,
• underlying

2. Temel gerçekler veya ilkeleri içeren veya içeren olmak

• "Evrenin temel yasaları"

• "Aralarında temel bir uyumsuzluk"

• "Bu temel gerçekler"

• "İlkeler" temel"

eşanlamlı:
• temel
,
• ilkel
,
• altında yatan

3. Far-reaching and thoroughgoing in effect especially on the nature of something

• "The fundamental revolution in human values that has occurred"

• "The book underwent fundamental changes"

• "Committed the fundamental error of confusing spending with extravagance"

• "Profound social changes"

synonym:
• fundamental
,
• profound

3. Özellikle bir şeyin doğası üzerinde geniş kapsamlı ve kapsamlı bir etki

• "Insani değerlerde meydana gelen temel devrim"

• "Kitap köklü değişikliklere uğradı"

• "Harcamaları savurganlık ile karıştırmanın temel hatasını işledi"

• "Profound sosyal değişiklikler"

eşanlamlı:
• temel
,
• derin

Examples of using

Education shall be directed to the full development of the human personality and to the strengthening of respect for human rights and fundamental freedoms. It shall promote understanding, tolerance and friendship among all nations, racial or religious groups, and shall further the activities of the United Nations for the maintenance of peace.

Öğretim insan şahsiyetinin tam gelişmesini ve insan haklarıyla ana hürriyetlerine saygının kuvvetlenmesini hedef almalıdır. Öğretim bütün milletler, ırk ve din grupları arasında anlayış, hoşgörü ve dostluğu teşvik etmeli ve Birleşmiş Milletlerin barışın idamesi yolundaki çalışmalarını geliştirmelidir.

Everyone has the right to education. Education shall be free, at least in the elementary and fundamental stages. Elementary education shall be compulsory. Technical and professional education shall be made generally available and higher education shall be equally accessible to all on the basis of merit.

Her şahsın öğrenim hakkı vardır. Öğrenim hiç olmazsa ilk ve temel safhalarında parasızdır. İlk öğretim mecburidir. Teknik ve mesleki öğretimden herkes istifade edebilmelidir. Yüksek öğretim, liyakatlerine göre herkese tam eşitlikle açık olmalıdır.

To keep early hours is fundamental to good health.

Erken kalkmak iyi sağlık için esastır.

The government must make fundamental changes.

Hükümet temel değişiklikler yapmalı.

Let us turn now to the fundamental issue.

Şimdi temel konuya dönelim.

There is a fundamental difference between your opinion and mine.

Senin fikrinle benimki arasında temel bir fark vardır.