Translation meaning & definition of the word "feel" into Turkish language

noun

1. An intuitive awareness

• "He has a feel for animals" or "it's easy when you get the feel of it"

synonym:
• feel

1. Sezgisel bir farkındalık

• "Hayvanlar için bir hissi var" veya "bunu hissettiğinizde kolay"

eşanlamlı:
• hissetmek

2. The general atmosphere of a place or situation and the effect that it has on people

• "The feel of the city excited him"

• "A clergyman improved the tone of the meeting"

• "It had the smell of treason"

synonym:
• spirit
,
• tone
,
• feel
,
• feeling
,
• flavor
,
• flavour
,
• look
,
• smell

2. Bir yerin veya durumun genel atmosferi ve insanlar üzerindeki etkisi

• "Şehir hissi onu heyecanlandırdı"

• "Bir din adamı toplantının tonunu geliştirdi"

• "Ihanet kokusu vardı"

eşanlamlı:
• ruh
,
• ton
,
• hissetmek
,
• duygu
,
• lezzet
,
• bakmak
,
• koku almak

3. A property perceived by touch

synonym:
• tactile property
,
• feel

3. Dokunarak algılanan bir özellik

eşanlamlı:
• dokunsal mülkiyet
,
• hissetmek

4. Manual stimulation of the genital area for sexual pleasure

• "The girls hated it when he tried to sneak a feel"

synonym:
• feel

4. Cinsel zevk için genital bölgenin manuel uyarılması

• "Kızlar bir his vermeye çalışırken nefret ediyordu"

eşanlamlı:
• hissetmek

verb

1. Undergo an emotional sensation or be in a particular state of mind

• "She felt resentful"

• "He felt regret"

synonym:
• feel
,
• experience

1. Duygusal bir duyuma uğrayın ya da belirli bir zihinsel durumda olun

• "Kızgın hissetti"

• "Kederlenmiş hissetti"

eşanlamlı:
• hissetmek
,
• tecrübe

2. Come to believe on the basis of emotion, intuitions, or indefinite grounds

• "I feel that he doesn't like me"

• "I find him to be obnoxious"

• "I found the movie rather entertaining"

synonym:
• find
,
• feel

2. Duygu, sezgi veya belirsiz gerekçelere dayanarak inanmaya başlayın

• "Benden hoşlanmadığını hissediyorum"

• "Onu iğrenç buluyorum"

• "Filmi oldukça eğlenceli buldum"

eşanlamlı:
• bulmak
,
• hissetmek

3. Perceive by a physical sensation, e.g., coming from the skin or muscles

• "He felt the wind"

• "She felt an object brushing her arm"

• "He felt his flesh crawl"

• "She felt the heat when she got out of the car"

synonym:
• feel
,
• sense

3. Fiziksel bir duyumla, örneğin deriden veya kaslardan gelen algılar

• "Rüzgarı hissetti"

• "Kolunu fırçalayan bir nesne hissetti"

• "Etinin süründüğünü hissetti"

• "Arabadan çıktığında ısıyı hissetti"

eşanlamlı:
• hissetmek
,
• duygu

4. Be conscious of a physical, mental, or emotional state

• "My cold is gone--i feel fine today"

• "She felt tired after the long hike"

• "She felt sad after her loss"

synonym:
• feel

4. Fiziksel, zihinsel veya duygusal bir durumun bilincinde olun

• "Soğukluğum gitti-bugün kendimi iyi hissediyorum"

• "Uzun yürüyüşten sonra yorgun hissetti"

• "Kaybından sonra üzgün hissetti"

eşanlamlı:
• hissetmek

5. Have a feeling or perception about oneself in reaction to someone's behavior or attitude

• "She felt small and insignificant"

• "You make me feel naked"

• "I made the students feel different about themselves"

synonym:
• feel

5. Birinin davranışına veya tutumuna tepki olarak kendisi hakkında bir duygu veya algıya sahip olmak

• "Küçük ve önemsiz hissetti"

• "Beni çıplak hissettiriyorsun"

• "Öğrencilerin kendileri hakkında farklı hissetmelerini sağladım"

eşanlamlı:
• hissetmek

6. Undergo passive experience of:"we felt the effects of inflation"

• "Her fingers felt their way through the string quartet"

• "She felt his contempt of her"

synonym:
• feel

6. Pasif deneyime maruz kalmak:"biz enflasyon etkilerini hissettim"

• "Parmakları yaylı dörtlüsünde yollarını hissetti"

• "Onu küçümsediğini hissetti"

eşanlamlı:
• hissetmek

7. Be felt or perceived in a certain way

• "The ground feels shaky"

• "The sheets feel soft"

synonym:
• feel

7. Belli bir şekilde hissedilmek veya algılanmak

• "Toprak sallanıyor"

• "Çarşaflar yumuşak hissediyor"

eşanlamlı:
• hissetmek

8. Grope or feel in search of something

• "He felt for his wallet"

synonym:
• feel

8. Bir şey aramak için grope veya hissediyorum

• "Cüzdanını hissetti"

eşanlamlı:
• hissetmek

9. Examine by touch

• "Feel this soft cloth!"

• "The customer fingered the sweater"

synonym:
• feel
,
• finger

9. Dokunarak incelemek

• "Bu yumuşak bezi hisset!"

• "Müşteri kazağı parmakladı"

eşanlamlı:
• hissetmek
,
• parmak

10. Examine (a body part) by palpation

• "The nurse palpated the patient's stomach"

• "The runner felt her pulse"

synonym:
• palpate
,
• feel

10. Palpasyon ile inceleyin (vücut kısmı)

• "Hemşire hastanın midesini palpe etti"

• "Yolcu nabzını hissetti"

eşanlamlı:
• palpiye
,
• hissetmek

11. Find by testing or cautious exploration

• "He felt his way around the dark room"

synonym:
• feel

11. Test ederek veya dikkatli keşif yaparak bulun

• "Karanlık odada yolunu hissetti"

eşanlamlı:
• hissetmek

12. Produce a certain impression

• "It feels nice to be home again"

synonym:
• feel

12. Belli bir izlenim yaratmak

• "Yeniden evde olmak güzel"

eşanlamlı:
• hissetmek

13. Pass one's hands over the sexual organs of

• "He felt the girl in the movie theater"

synonym:
• feel

13. Birinin ellerini cinsel organlarının üzerine geçirin

• "Kızı sinemada hissetti"

eşanlamlı:
• hissetmek

Examples of using

Tom began to feel sleepy.

Tom'un uykusu gelmeye başladı.

Tom began to feel sick.

Tom hasta hissetmeye başladı.

Tom began to feel hungry.

Tom acıkmaya başladı.

Tom began to feel afraid.

Tom korkmaya başladı.

Tom and Mary didn't feel like hanging out together.

Tom ve Mary'nin canları birlikte takılmayı istemedi.

You should feel flattered.

Pohpohlanmış hissetmelisin.

You should feel bad for Tom.

Tom için kötü hissetmelisin.

You have nothing whatever to feel guilty about.

Hakkında suçlu hissedeceğin herhangi bir şey yok.

I'm starting to feel tired.

Yorgun hissetmeye başlıyorum.

I'm starting to feel tired.

Yorulmaya başlıyorum.

I'm starting to feel hungry.

Aç hissetmeye başlıyorum.

I'm starting to feel hungry.

Acıkmaya başlıyorum.

I didn't feel like going.

Canım gitmek istemedi.

Do you feel like having a drink?

Canın bir içki içmek istiyor mu?

Do you feel like a drink?

Canın bir içki istiyor mu?

Do you feel better?

Daha iyi hissediyor musun?

I don't feel all that hungry.

O kadar aç hissetmiyorum.

I don't feel so happy.

Çok mutlu hissetmiyorum.

I don't feel like going shopping with you today.

Bugün canım seninle alışverişe gitmek istemiyor.

I just don't feel like going to school today.

Bugün sadece canım okula gitmek istemiyor.