Translation meaning & definition of the word "faint" into Turkish language
Türk diline "küçük" kelimesinin çeviri anlamı ve tanımı
Faint
[Sönük]noun
1. A spontaneous loss of consciousness caused by insufficient blood to the brain
- synonym:
- faint ,
- swoon ,
- syncope ,
- deliquium
1. Beyne yetersiz kanın neden olduğu spontan bir bilinç kaybı
- eşanlamlı:
- sönük ,
- bayılma ,
- senkop ,
- deliquium
verb
1. Pass out from weakness, physical or emotional distress due to a loss of blood supply to the brain
- synonym:
- faint ,
- conk ,
- swoon ,
- pass out
1. Beyne giden kan kaybından dolayı zayıflık, fiziksel veya duygusal sıkıntıdan kurtulun
- eşanlamlı:
- sönük ,
- burun ,
- bayılma ,
- dışarı çıkmak
adjective
1. Deficient in magnitude
- Barely perceptible
- Lacking clarity or brightness or loudness etc
- "A faint outline"
- "The wan sun cast faint shadows"
- "The faint light of a distant candle"
- "Weak colors"
- "A faint hissing sound"
- "A faint aroma"
- "A weak pulse"
- synonym:
- faint ,
- weak
1. Büyüklük eksikliği olan
- Zar zor algılanabilir
- Netlik veya parlaklık veya ses yüksekliği vb
- "Kusursuz bir taslak"
- "Olan güneş soluk gölgeler bıraktı"
- "Uzaktaki bir mumun sönük ışığı"
- "Zayıf renkler"
- "Kusurlu bir tıslama sesi"
- "Küçük bir aroma"
- "Zayıf nabız" derken"
- eşanlamlı:
- sönük ,
- zayıf
2. Lacking clarity or distinctness
- "A dim figure in the distance"
- "Only a faint recollection"
- "Shadowy figures in the gloom"
- "Saw a vague outline of a building through the fog"
- "A few wispy memories of childhood"
- synonym:
- dim ,
- faint ,
- shadowy ,
- vague ,
- wispy
2. Netlik veya farklılıktan yoksun
- "Uzakta loş bir figür"
- "Sadece zayıf bir hatıra"
- "Kasvetteki gölgeli figürler"
- "Sis içinde bir binanın belirsiz bir taslağını gördüm"
- "Çocukluğun birkaç bilgece anı"
- eşanlamlı:
- sönük ,
- gölgeli ,
- belirsiz ,
- ufacık
3. Lacking strength or vigor
- "Damning with faint praise"
- "Faint resistance"
- "Feeble efforts"
- "A feeble voice"
- synonym:
- faint ,
- feeble
3. Güç veya canlılık eksikliği
- "Küçük bir övgü ile lanetleme"
- "Sıkı direnç"
- "Ücretli çabalar"
- "Zayıf bir ses"
- eşanlamlı:
- sönük ,
- zayıf
4. Weak and likely to lose consciousness
- "Suddenly felt faint from the pain"
- "Was sick and faint from hunger"
- "Felt light in the head"
- "A swooning fit"
- "Light-headed with wine"
- "Light-headed from lack of sleep"
- synonym:
- faint ,
- light ,
- swooning ,
- light-headed ,
- lightheaded
4. Zayıf ve bilincini kaybetme olasılığı
- "Anice acıdan baygınlık hissetti"
- "Açlıktan hasta ve baygındı"
- "Kafasında ışık hissettim"
- "Bir svooning fit"
- "Şarapla hafif kafalı"
- "Uyku eksikliğinden dolayı hafif kafalı"
- eşanlamlı:
- sönük ,
- ışık ,
- bayılma ,
- sersemlemiş
5. Indistinctly understood or felt or perceived
- "A faint clue to the origin of the mystery"
- "Haven't the faintest idea"
- synonym:
- faint
5. Belirsiz bir şekilde anlaşılmış veya hissedilmiş veya algılanmış
- "Gizemin kökeni hakkında zayıf bir ipucu"
- "En ufak bir fikir değil"
- eşanlamlı:
- sönük
6. Lacking conviction or boldness or courage
- "Faint heart ne'er won fair lady"
- synonym:
- faint ,
- fainthearted ,
- timid ,
- faint-hearted
6. Inanç, cesaret veya cesaretten yoksun
- "Küçük kalp ne'er adil bayan kazandı"
- eşanlamlı:
- sönük ,
- ödlek ,
- utangaç ,
- zayıf kalpli