Translation meaning & definition of the word "estate" into Turkish language

noun

1. Everything you own

• All of your assets (whether real property or personal property) and liabilities

synonym:
• estate

1. Sahip olduğun her şey

• Tüm varlıklarınız (gayri mülkiyet veya kişisel mülkiyet) ve yükümlülükleriniz

eşanlamlı:
• mülk

2. Extensive landed property (especially in the country) retained by the owner for his own use

• "The family owned a large estate on long island"

synonym:
• estate
,
• land
,
• landed estate
,
• acres
,
• demesne

2. Sahibi tarafından kendi kullanımı için tutulan geniş toprak mülkiyeti (özellikle ülkede)

• "Ailenin long island'da büyük bir mülkü vardı"

eşanlamlı:
• mülk
,
• arazi
,
• dönüm
,
• emlâk

3. A major social class or order of persons regarded collectively as part of the body politic of the country (especially in the united kingdom) and formerly possessing distinct political rights

synonym:
• estate of the realm
,
• estate
,
• the three estates

3. Büyük bir sosyal sınıf veya toplu olarak ülkenin politik organının bir parçası olarak kabul edilen (özellikle birleşik krallık'ta) ve eskiden farklı siyasi haklara sahip olan kişiler düzeni

eşanlamlı:
• krallık arazisi
,
• mülk
,
• üç mülk

Examples of using

How much is Tom's estate worth?

Tom'un servet değeri ne kadar?

He left part of his estate to his son Robert.

Mal varlığınının bir kısmını oğlu Robert'a bıraktı.

He settled part of his estate on his son Robert.

Mal varlığınının bir kısmını oğlu Robert'a bıraktı.

Edward inherited his uncle's estate.

Edward amcasının menkulünü miras olarak aldı.

Tom wishes for his son to inherit his estate.

Tom oğlunun onun gayrimenkulunu miras olarak almasını diliyor.

According to Tom's will, Mary will inherit his entire estate.

Tom'un vasiyetine göre, Mary onun tüm gayrimenkulünü miras olarak alacak.

I had no idea that Tom was going to leave me his estate.

Tom'un gayrimenkulunu bana bırakacağı konusunda bir fikrim yoktu.

She is an estate agent.

O bir emlakçıdır.

He has an estate in the country.

Onun ülkede bir mülkü var.

He lives on his country estate.

O, malikhanesinde yaşar.

I will inherit his estate.

Onun gayrimenkulünü devralacağım.

He succeeded to his estate.

O, mülküne varis olarak sahip oldu.

My aunt inherited the huge estate.

Teyzem büyük bir emlakı miras olarak aldı.

My sixty-year-old aunt inherited the huge estate.

Altmış yaşındaki teyzem büyük miras aldı.

I don't know how to manage that large estate.

Öylesine büyük bir malikhâneyi nasıl idare edeceğimi bilmiyorum.