Translation meaning & definition of the word "equal" into Turkish language

noun

1. A person who is of equal standing with another in a group

synonym:
• peer
,
• equal
,
• match
,
• compeer

1. Bir gruptaki diğeriyle eşit konumda olan bir kişi

eşanlamlı:
• yaşıt
,
• eşit
,
• eşleşme
,
• arkadaş

verb

1. Be identical or equivalent to

• "One dollar equals 1,000 rubles these days!"

synonym:
• equal
,
• be

1. Aynı veya eşdeğer olmak

• "Bu günlerde bir dolar 1000 rubleye eşit!"

eşanlamlı:
• eşit
,
• olmak

2. Be equal to in quality or ability

• "Nothing can rival cotton for durability"

• "Your performance doesn't even touch that of your colleagues"

• "Her persistence and ambition only matches that of her parents"

synonym:
• equal
,
• touch
,
• rival
,
• match

2. Kaliteye veya yeteneğe eşit olmak

• "Kontrolsüzlük için pamuğa hiçbir şey rakip olamaz"

• "Gerçek performansınız meslektaşlarınızın performansına bile dokunmuyor"

• "Sürekliliği ve hırsı sadece ebeveynlerininkiyle eşleşir"

eşanlamlı:
• eşit
,
• dokunmak
,
• rakip
,
• eşleşme

3. Make equal, uniform, corresponding, or matching

• "Let's equalize the duties among all employees in this office"

• "The company matched the discount policy of its competitors"

synonym:
• equal
,
• match
,
• equalize
,
• equalise
,
• equate

3. Eşit, tekdüze, karşılık gelen veya eşleşen yapın

• "Bu ofisteki tüm çalışanlar arasındaki görevleri eşitleyelim"

• "Şirket, rakiplerinin indirim politikasıyla eşleşti"

eşanlamlı:
• eşit
,
• eşleşme
,
• eşitlemek

adjective

1. Having the same quantity, value, or measure as another

• "On equal terms"

• "All men are equal before the law"

synonym:
• equal

1. Bir başkası ile aynı miktar, değer veya ölçüye sahip olmak

• "Eşit şartlarda"

• "Bütün insanlar kanun önünde eşittir"

eşanlamlı:
• eşit

2. Having the requisite qualities or resources to meet a task

• "She had adequate training"

• "Her training was adequate"

• "She was adequate to the job"

• "He was equal to the task"

synonym:
• adequate
,
• equal

2. Bir görevi yerine getirmek için gerekli niteliklere veya kaynaklara sahip olmak

• "Yeterli eğitimi vardı"

• "Eğitimi yeterliydi"

• "İş için yeterliydi"

• "Göreve eşitti"

eşanlamlı:
• yeterli
,
• eşit

Examples of using

All animals are equal.

Bütün hayvanlar eşittir.

The square of the hypotenuse is equal to the sum of the squares of the other two sides.

Hipotenüsün karesi diğer iki kenarın kareleri toplamına eşittir.

You say that you're afraid of being disliked by other people, but you have some people that you dislike yourself, don't you? Arithmetically speaking, there are an equal number of people who you don't like that don't like you back. I'm not saying that if you end your dislike of someone, someone else will stop disliking you as well; it's just that you can't change the fact that if you dislike someone, then someone else dislikes you as well. Your life will go much smoother if you just give up and accept that t

Diğer insanlar tarafından nefret edilmekten korktuğunu söylüyorsun fakat bizzat senin de hoşlanmadığın bazı insanlar vardır, değil mi? Rakamsal olarak konuşursak, senin hoşlanmadığın ve senden hoşlanmayan eşit sayıda insan vardır. Birisiyle ilgili nefretinden vazgeçsen, başka biri de senden nefret etmekten vazgeçecektir demiyorum; bu sadece sen birinden nefret edersen, o zaman başka biri de senden nefret eder gerçeğini değiştiremezsin anlamına gelir. Sadece vazgeçip ve o gerçeği kabul edersen hayat çok daha

Tom believes that all men are created equal.

Tom tüm insanların eşit yaratıldığına inanıyor.

Tom divided the pie into three equal parts.

Tom pastayı üç eşit parçaya böldü.

Cutting a cake into equal pieces is rather difficult.

Bir pastayı eşit parçalara ayırma oldukça zordur.

I am not equal to it.

Ben ona uygun değilim.

A legal kiss will never equal a stolen one.

Yasal bir öpücük çalıntı olanla asla eş değerde değildir.

The number pi is approximately equal to 3.14 or 22/7. Its symbol is "π".

Pi sayısı, yaklaşık olarak 3,14 ya da 22/7'ye eşdeğerdir. Sembolü "π"'dir.

Quakers believe that all people are equal.

Quakerlar bütün insanların eşit olduğuna inanırlar.

They also demanded equal pay for equal work.

Onlar da eşit işe eşit ücret istedi.

You may write in any language you want. In Tatoeba, all languages are equal.

İstediğiniz herhangi bir dilde yazabilirsiniz. Tatoeba'da bütün diller eşittir.

The law is equal for all.

Kanun herkes için aynıdır.

Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work.

Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.

The will of the people shall be the basis of the authority of government; this will shall be expressed in periodic and genuine elections which shall be by universal and equal suffrage and shall be held by secret vote or by equivalent free voting procedures.

Halkın iradesi kamu otoritesinin esasıdır; bu irade, gizli şekilde veya serbestliği sağlayacak muadil bir usul ile cereyan edecek, genel ve eşit oy verme yoluyla yapılacak olan devri ve dürüst seçimlerle ifade edilir.

Everyone has the right of equal access to public service in his country.

Her şahıs memleketin kamu hizmetlerine eşitlikle girme hakkını haizdir.

An integer is natural if and only if it is greater or equal to 0.

Eğer tamsayı sadece sıfırdan büyük veya eşit ise tamsayı doğaldır.

One plus two is equal to three.

Bir artı iki üçe eşittir.

Make solidarity and equal rights the cornerstone of public policy.

Dayanışma ve eşit haklar kamu politikasının temel taşını oluşturur

Men are born and remain free and equal in rights.

İnsanlar doğarlar ve haklar bakımından özgür ve eşit kalırlar.