Tom'un yaptığını neden yaptığından tamamen emin değiliz.
We're not entirely sure what the problem is.
Sorunun ne olduğundan tam olarak emin değiliz.
We're not entirely sure what happened.
Ne olduğundan tam emin değiliz.
I think Tom is entirely wrong about Mary.
Tom'un Mary hakkında tamamen hatalı olduğunu düşünüyorum.
Bullying is a serious problem, but we have to understand that setting out to eliminate it entirely isn't a realistic proposition.
Zorbalık ciddi bir sorundur, ancak bunu tamamen ortadan kaldırmak için yola çıkmanın gerçekçi bir öneri olmadığını anlamalıyız.
Tom left the matter entirely in Mary's hands.
Tom konuyu tamamen Mary'nin ellerine bıraktı.
A four-year-old American tourist was disappointed to realize that, in fact, the Sichuan province is not entirely made of spicy beef, in spite of its famously piquant cuisine.
Dört yaşındaki Amerikalı bir turist, meşhur keskin mutfağına rağmen aslında Sichuan eyaletinin tamamen baharatlı sığır etinden yapılmadığını fark ettiğinde hayal kırıklığına uğradı.
The accident was entirely avoidable.
Kaza tamamen önlenebilirdi.
I don't entirely understand what he said.
Ne dediğini tam olarak anlamıyorum.
He is not entirely without courage.
Tamamen cesaretsiz değil.
I don't care where we eat dinner. It's entirely up to you.
Akşam yemeğini nerede yediğimiz umurumda değil. Tamamen sana kalmış.
He is entirely in the wrong.
Tamamen yanlışta.
The masses are entirely ignorant of the segregation problem.
Kitleler ayrımcılık sorunundan tamamen habersiz.
I spent Saturday afternoon watching entirely too much TV.
Cumartesi öğleden sonramı tamamen fazla televizyon izleyerek geçirdim.