Translation of "enough" into Turkish

Yeterince

IPA : /ɪnəf/

synonyms:

• plenty,
• adequate,
• decent

Tom doesn't have enough money to pay all his bills.

Tom'un tüm faturalarını ödemek için yeterli parası yok.

Tom doesn't have enough money to buy the computer he wants.

Tom'un istediği bilgisayarı satın almak için yeterli parası yok.

Tom doesn't have enough money to buy a motorized wheelchair.

Tom'un motorlu tekerlekli sandalye almak için yeterli parası yok.

Tom doesn't earn enough money to support a family.

Tom bir aileyi geçindirmeye yetecek kadar para kazanmıyor.

Tom didn't have enough money to buy the guitar he wanted, so he bought a cheaper one.

Tom'un istediği gitarı almak için yeterli parası yoktu, bu yüzden daha ucuz bir tane aldı.

Tom didn't have enough money to buy everything he needed.

Tom'un ihtiyacı olan her şeyi satın almak için yeterli parası yoktu.

Tom didn't explain it well enough for me to understand.

Tom onu anlamam için yeterince iyi açıklamadı.

Tom complained that he didn't have enough time to read.

Tom okumak için yeterli zamanı olmadığından şikayet etti.

Tom can speak French well enough.

Tom yeterince iyi Fransızca konuşabilir.

Tom and Mary can't get enough of each other.

Tom ve Mary birbirlerine doyamazlar.

It's just not enough.

Sadece yeterli değil.

It just wasn't enough.

Sadece yeterli değildi.

Is that specific enough for you?

Bu senin için yeterince spesifik mi?

I'm sure I can speak French well enough to get by.

Eminim geçinebilecek kadar iyi Fransızca konuşabilirim.

I'm sure I can speak French well enough to get by.

Eminim geçinebilecek kadar iyi Fransızca konuşabilirim.

I'm pretty sure I don't have enough money to buy this.

Bunu almak için yeterli param olmadığından oldukça eminim.

I'm almost certain that we have enough water.

Yeterli suyumuz olduğundan neredeyse eminim.

I'm almost certain that we have enough money to buy what we need.

İhtiyacımız olanı almaya yetecek kadar paramız olduğundan neredeyse eminim.

My teacher told me that I didn't devote enough time to preparing my speech.

Öğretmenim bana konuşmamı hazırlamaya yeterince zaman ayırmadığımı söyledi.

I've had enough to eat.

Yeterince yedim.