Translation meaning & definition of the word "enough" into Turkish language

noun

1. An adequate quantity

• A quantity that is large enough to achieve a purpose

• "Enough is as good as a feast"

• "There is more than a sufficiency of lawyers in this country"

synonym:
• enough
,
• sufficiency

1. Yeterli miktarda

• Bir amaca ulaşmak için yeterince büyük bir miktar

• "Yeteri bir bayram kadar iyidir"

• "Bu ülkede avukat yeterliliğinden fazlası var"

eşanlamlı:
• yeterince
,
• yeterlik

adjective

1. Sufficient for the purpose

• "An adequate income"

• "The food was adequate"

• "A decent wage"

• "Enough food"

• "Food enough"

synonym:
• adequate
,
• decent
,
• enough

1. Amaç için yeterlidir

• "Yeterli bir gelir"

• "Yemek yeterliydi"

• "İyi bir ücret"

• "Yeterli yemek"

• "Yeterince yemek"

eşanlamlı:
• yeterli
,
• uygun
,
• yeterince

adverb

1. As much as necessary

• "Have i eaten enough?"

• (`plenty' is nonstandard) "i've had plenty, thanks"

synonym:
• enough
,
• plenty

1. Gerektiği kadar

• "Yeterince yedim mi?"

• (Biraz' standart değil) "çok şey yaşadım, teşekkürler"

eşanlamlı:
• yeterince
,
• bolluk

Examples of using

Tom doesn't have enough money to pay all his bills.

Tom bütün faturalarını ödemek için yeterli paraya sahip değil.

Tom doesn't have enough money to buy the computer he wants.

Tom istediği bilgisayarı satın alması için yeterli paraya sahip değil.

Tom doesn't have enough money to buy a motorized wheelchair.

Tom motorlu tekerlekli bir sandalye satın almak için yeterli paraya sahip değil.

Tom doesn't earn enough money to support a family.

Tom bir aileye bakmak için yeterli para kazanmıyor.

Tom didn't have enough money to buy the guitar he wanted, so he bought a cheaper one.

Tom'un istediği gitarı alacak yeterli parası yoktu bu yüzden daha ucuz olanını aldı.

Tom didn't have enough money to buy everything he needed.

Tom'un ihtiyacı olan her şeyi alacak yeterli parası yoktu.

Tom didn't explain it well enough for me to understand.

Tom onu benim anlamam için yeterince iyi açıklamadı.

Tom complained that he didn't have enough time to read.

Tom okumak için yeterli zamanının olmamasından yakındı.

Tom can speak French well enough.

Tom yeterince iyi Fransızca konuşabilir.

Tom and Mary can't get enough of each other.

Tom ve Mary birbirlerine yeterince doymadılar.

It's just not enough.

Bu gerçekten yeterli değil.

It just wasn't enough.

Sadece yeterli değildi.

Is that specific enough for you?

O senin için yeterince spesifik mi?

I'm sure I can speak French well enough to get by.

Geçimimi sağlamak için Fransızcayı yeterince iyi konuşabileceğime eminim.

I'm sure I can speak French well enough to get by.

Derdimi anlatacak kadar Fransızca konuşabileceğime eminim.

I'm pretty sure I don't have enough money to buy this.

Bunu almak için yeterli param olmadığından oldukça eminim.

I'm almost certain that we have enough water.

Yeterli suyumuz olduğundan neredeyse eminim.

I'm almost certain that we have enough money to buy what we need.

İhtiyacımız olan şeyleri almak için yeterli paramız olduğundan neredeyse eminim.

My teacher told me that I didn't devote enough time to preparing my speech.

Öğretmenim bana konuşmamı hazırlarken yeterli zaman ayırmadığımı söyledi.

I've had enough to eat.

Yemek için yeterince aldım.