Examples of using
Mary is a very beautiful woman. On a scale of one to ten, she's an eleven.
Mary çok güzel bir kadın. Ona bir ölçekle, o bir on bir.
This organization was founded one hundred and eleven years ago.
Bu organizasyon yüz on bir yıl önce kuruldu.
It's already eleven.
Saat şimdiden on birdir.
You’ve had eleven bottles of beer!
On bir şişe bira içtin!
His mother died when he was eleven years old.
O, on bir yaşında iken annesi öldü.
Rooms should be left vacant by eleven a.m. on the day of departure.
Odalar, ayrılış gününde saat on bire kadar boş bırakılmalıydı.
It's eleven and he's not coming.
Saat on bir ve o gelmiyor.
Since 1990, eleven female students received the award.
1990'dan beri on bir kız öğrenci ödül aldı.
Since 1990, eleven female students received the award.
1990'dan beri, on bir bayan öğrenci ödülü aldı.
Ten, eleven, twelve, thirteen, fourteen, fifteen, sixteen, seventeen, eighteen, nineteen, twenty.
On, on bir, on iki, on üç, on dört, on beş, on altı, on yedi, on sekiz, on dokuz, yirmi.
Ten, eleven, twelve, thirteen, fourteen, fifteen, sixteen, seventeen, eighteen, nineteen, twenty.
On bir, on iki, on üç, on dört, on beş, on altı, on yedi, on sekiz, on dokuz, yirmi.
After dinner, we played cards till eleven.
Akşam yemeğinden sonra, on bire kadar kart oynadık.
She seldom, if ever, goes to bed before eleven.
Nadiren, kırk yılda bir, on birden önce yatmaya gider.
He went to bed at eleven last night.
Dün gece saat 11:00'de yatmaya gitti.
He usually went to bed at eleven.
Genellikle on birde yatmaya giderdi.
Morning worship begins at eleven o'clock.
Sabah ibadeti saat on birde başlar.
He turned off all the lights at eleven.
O, saat on birde bütün ışıkları kapattı.
He started learning English at the age of eleven.
İngilizce öğrenmeye on bir yaşında başladı.
He came here at ten and went back at eleven.
Saat onda buraya geldi ve on birde geri gitti.
