Examples of using
In some ways education is like a disease: you have to get over it.
Bazı açılardan, eğitim bir hastalık gibidir: Onun üstesinden gelmelisin.
She suffers from a respiratory disease.
Bir solunum hastalığından muzdarip.
I've heard that eating one or two servings of fish a week will reduce your chances of getting heart disease.
Haftada bir ya da iki porsiyon balık yemenin kalp hastalığına yakalanma olasılığınızı azaltacağını duydum.
The disease spread in several ways.
Hastalık çeşitli şekillerde yayıldı.
Many died of hunger and disease.
Birçok insan açlıktan ve hastalıktan öldü.
People wear masks to prevent getting a disease.
İnsanlar bir hastalığa yakalanmayı önlemek için maske takar.
Breast cancer is a disease.
Meme kanseri bir hastalıktır.
A treatment will cure the disease.
Bir tedavi hastalığı tedavi edecektir.
This disease causes blindness.
Bu hastalık körlüğe neden olur.
That disease is caused by bacteria.
Bu hastalığa bakteri neden olur.
Sometimes the first symptom of cardiovascular disease is death.
Bazen kardiyovasküler hastalığın ilk belirtisi ölümdür.
What disease do I have?
Hangi hastalığım var?
She's suffering from a serious disease.
O, ciddi bir hastalıktan çekiyor.
He is suffering from an aggravated disease.
O, ağır bir hastalıktan acı çekiyor.
He fell a victim to a deadly disease.
Ölümcül bir hastalığa kurban gitti.
He died of that disease.
O, o hastalıktan öldü.
My grandfather died of a disease at eighty.
Büyükbabam seksen yaşında bir hastalık nedeniyle hayatını kaybetti.
Thousands of people became victims of this disease.
Binlerce mağdur bu hastalığa kurban edildi.
Because of a serious disease, he can't move his body as most people can.
Ciddi bir hastalıktan dolayı, o birçok insanın yapabildiği gibi vücudunu hareket ettiremiyor.
My baby has a hereditary disease.
Bebeğimin kalıtsal bir hastalığı var.