Translation meaning & definition of the word "desperate" into Turkish language

noun

1. A person who is frightened and in need of help

• "They prey on the hopes of the desperate"

synonym:
• desperate

1. Korkmuş ve yardıma muhtaç bir insan

• "Umutsuzların umutlarını avlıyorlar"

eşanlamlı:
• umutsuz

adjective

1. Arising from or marked by despair or loss of hope

• "A despairing view of the world situation"

• "The last despairing plea of the condemned criminal"

• "A desperate cry for help"

• "Helpless and desperate--as if at the end of his tether"

• "Her desperate screams"

synonym:
• despairing
,
• desperate

1. Umutsuzluk veya umut kaybından kaynaklanan veya işaretlenen

• "Dünya durumunun umutsuz bir görüntüsü"

• "Kutulan suçlunun son umutsuz savunması"

• "Yardım için umutsuz bir çığlık"

• "Çaresiz ve umutsuz - sanki bağının sonunda"

• "Umutsuz çığlıkları"

eşanlamlı:
• umutsuz

2. Desperately determined

• "Do-or-die revolutionaries"

• "A do-or-die conflict"

synonym:
• desperate
,
• do-or-die(a)

2. Umutsuzca kararlı

• "Yap ya da öl devrimciler"

• "Bir do-or-die çatışması"

eşanlamlı:
• umutsuz
,
• do-or-die(a)

3. (of persons) dangerously reckless or violent as from urgency or despair

• "A desperate criminal"

• "Taken hostage of desperate men"

synonym:
• desperate

3. (kişilerin) aciliyet veya umutsuzluk gibi tehlikeli derecede pervasız veya şiddetli

• "Umutsuz bir suçlu"

• "Umutsuz adamların rehin alınması"

eşanlamlı:
• umutsuz

4. Showing extreme courage

• Especially of actions courageously undertaken in desperation as a last resort

• "Made a last desperate attempt to reach the climber"

• "The desperate gallantry of our naval task forces marked the turning point in the pacific war"- g.c.marshall

• "They took heroic measures to save his life"

synonym:
• desperate
,
• heroic

4. Aşırı cesaret gösteren

• Özellikle son çare olarak çaresizlik içinde cesurca yapılan eylemlerin

• "Dağcıya ulaşmak için son bir umutsuz girişimde bulundu"

• "Deniz görev kuvvetlerimizin çaresiz cesurluğu pasifik savaşında dönüm noktası oldu" - g.c.marshall

• "Hayatını kurtarmak için kahramanca önlemler aldılar"

eşanlamlı:
• umutsuz
,
• kahramanca

5. Showing extreme urgency or intensity especially because of great need or desire

• "Felt a desperate urge to confess"

• "A desperate need for recognition"

synonym:
• desperate

5. Özellikle büyük ihtiyaç veya arzu nedeniyle aşırı aciliyet veya yoğunluk göstermek

• "İtiraf etmek için umutsuz bir dürtü hissettim"

• "Tanıma için umutsuz bir ihtiyaç"

eşanlamlı:
• umutsuz

6. Fraught with extreme danger

• Nearly hopeless

• "A desperate illness"

• "On all fronts the allies were in a desperate situation due to lack of materiel"- g.c.marshall

• "A dire emergency"

synonym:
• desperate
,
• dire

6. Aşırı tehlike dolu

• Neredeyse umutsuz

• "Umutsuz bir hastalık"

• "Tüm cephelerde müttefikler, materyal eksikliği nedeniyle umutsuz bir durumdaydı" - g.c.marshall

• "Ciddi bir acil durum"

eşanlamlı:
• umutsuz
,
• korkunç

Examples of using

Tom is in desperate need of some help.

Tom'un çok ciddi biraz yardıma ihtiyacı var.

Tom is in desperate need of medical care.

Tom'un tıbbi bakıma çok ciddi şekilde ihtiyacı var.

Tom is getting desperate.

Tom umutsuz oluyor.

You sound desperate.

Umutsuz görünüyorsun.

I'm not desperate.

Umutsuz değilim.

I was desperate.

Umutsuzdum.

Tom was desperate.

Tom umutsuzdu.

Tom seems desperate.

Tom umutsuz görünüyor.

Tom looks desperate.

Tom umutsuz görünüyor.

You're desperate.

Sen umutsuzsun.

Tom is desperate.

Tom umutsuz.

I'm starting to feel desperate.

Kendimi umutsuz hissetmeye başlıyorum.

I'm desperate.

Ben çaresizim.

He was desperate to escape.

Kaçmak konusunda umutsuzdu.

He made desperate efforts to reach the shore.

O, kıyıya ulaşmak için aşırı derecede çaba sarfetti.

The war situation was desperate.

Savaş durumu umutsuzdu.

Desperate diseases require desperate remedies.

Umutsuz hastalıklar umutsuz çareler gerektirir.

Suicide is a desperate act.

İntihar umutsuz bir eylemdir.

Desperate men often do desperate things.

Umutsuz insanlar çoğu kez korkunç şeyler yaparlar.