Translation meaning & definition of the word "debt" into Turkish language

noun

1. The state of owing something (especially money)

• "He is badly in debt"

synonym:
• debt

1. Bir şey borçlanma durumu (özellikle para)

• "Kötü borç içinde"

eşanlamlı:
• borç

2. Money or goods or services owed by one person to another

synonym:
• debt

2. Bir kişinin diğerine borçlu olduğu para veya mal veya hizmetler

eşanlamlı:
• borç

3. An obligation to pay or do something

synonym:
• debt

3. Bir şeyi ödeme veya yapma yükümlülüğü

eşanlamlı:
• borç

Examples of using

We owe you a debt of gratitude.

Size şükran borçluyuz.

We owe Tom a debt of gratitude.

Tom'a şükran borçluyuz.

Tom was badly in debt for a while, but he's on his feet again.

Tom bir süre fena hâlde borç içindeydi ama tekrar kendi ayakları üzerinde duruyor.

A promise is a debt.

Bir söz bir borçtur.

I have a debt to pay.

Ödeyecek bir borcum var.

I'm in your debt.

Sana borçluyum.

I am in your debt.

Sana borçluyum.

Tom didn't want anyone to know that he was deeply in debt.

Tom son derece borçlu olduğunu kimsenin bilmesini istemiyordu.

Tom is up to his ears in debt.

Tom kulaklarına kadar borçlu.

Tom is up to his neck in debt.

Tom gırtlağına kadar borçludur.

He welshed on his gambling debt.

Kumar borcunu ödemeden kaçtı.

All you have to do is ask him to pay the debt.

Yapmanız gereken tek şey onun borcu ödemesini istemektir.

Got into debt right up to my ears.

Gırtlağıma kadar borca battım.

How would you handle her debt?

Onun borcu ile nasıl başa çıkardınız?

What should you do to decrease your debt?

Borcunu azaltmak için ne yapmalısın?

The national debt is growing.

Ulusal borç büyüyor.

Worrying is like paying a debt you don't owe.

Endişelenmek olmayan bir borcu ödemek gibidir.

I carried iron, but didn't find anything heavier than debt.

Demir taşıdım ama borçtan daha ağır bir şey bulmadım.

We had to write off the debt.

Borcu silmek zorunda kaldık.

He ran into debt.

O, borca girdi.