Translation meaning & definition of the word "constant" into Turkish language
Türk diline "sabit" kelimesinin çeviri anlamı ve tanımı
English⟶Turkish
Constant
[Constant]/kɑnstənt/
noun
1. A quantity that does not vary
- synonym:
- constant ,
- constant quantity ,
- invariable
1. Değişmeyen bir miktar
- eşanlamlı:
- konstant ,
- sabit miktar ,
- değişmez
2. A number representing a quantity assumed to have a fixed value in a specified mathematical context
- "The velocity of light is a constant"
- synonym:
- constant
2. Belirli bir matematiksel bağlamda sabit bir değere sahip olduğu varsayılan bir miktarı temsil eden bir sayı
- "Işık hızı bir sabittir"
- eşanlamlı:
- konstant
adjective
1. Unvarying in nature
- "Maintained a constant temperature"
- "Principles of unvarying validity"
- synonym:
- changeless ,
- constant ,
- invariant ,
- unvarying
1. Doğada değişmeyen
- "Sabit bir sıcaklık korunuyor"
- "Değişmeyen geçerlilik ilkeleri"
- eşanlamlı:
- sabit ,
- konstant ,
- değişmez ,
- değişmeyen
2. Steadfast in purpose or devotion or affection
- "A man constant in adherence to his ideals"
- "A constant lover"
- "Constant as the northern star"
- synonym:
- constant
2. Amaç, bağlılık veya sevgi konusunda kararlı
- "Ideallerine bağlı bir adam"
- "Sürekli bir sevgili"
- "Kuzey yıldızı kadar sabit"
- eşanlamlı:
- konstant
3. Uninterrupted in time and indefinitely long continuing
- "The ceaseless thunder of surf"
- "In constant pain"
- "Night and day we live with the incessant noise of the city"
- "The never-ending search for happiness"
- "The perpetual struggle to maintain standards in a democracy"
- "Man's unceasing warfare with drought and isolation"
- "Unremitting demands of hunger"
- synonym:
- ceaseless ,
- constant ,
- incessant ,
- never-ending ,
- perpetual ,
- unceasing ,
- unremitting
3. Zaman içinde kesintisiz ve süresiz olarak devam eden
- "Sörfün durmaksızın gök gürültüsü"
- "Sürekli acı içinde"
- "Gece ve gündüz şehrin sürekli gürültüsüyle yaşıyoruz"
- "Hiç bitmeyen mutluluk arayışı"
- "Demokraside standartları korumak için sürekli mücadele"
- "İnsanın kuraklık ve tecrit ile aralıksız savaşı"
- "Arlık aralıksız talepleri"
- eşanlamlı:
- fasılasız ,
- konstant ,
- aralıksız ,
- bitmeyen ,
- daimi ,
- durdurulamaz
Examples of using
Tom is irritated by Mary's constant yelling.
Tom Mary'nin sürekli bağırmasından rahatsız oldu.
Tom annoyed everyone with his constant complaints.
Tom sürekli şikayetleri ile herkesi rahatsız etti.
We must maintain a constant vigil.
Sürekli nöbet tutmalıyız.