Translation meaning & definition of the word "confuse" into Turkish language

verb

1. Mistake one thing for another

• "You are confusing me with the other candidate"

• "I mistook her for the secretary"

synonym:
• confuse
,
• confound

1. Bir şeyi başka bir şeyle karıştır

• "Beni diğer adayla karıştırıyorsun"

• "Onu sekreterle karıştırdım"

eşanlamlı:
• karıştırmak

2. Be confusing or perplexing to

• Cause to be unable to think clearly

• "These questions confuse even the experts"

• "This question completely threw me"

• "This question befuddled even the teacher"

synonym:
• confuse
,
• throw
,
• fox
,
• befuddle
,
• fuddle
,
• bedevil
,
• confound
,
• discombobulate

2. Kafa karıştırıcı veya şaşırtıcı olmak

• Açık düşünememek

• "Bu sorular uzmanların bile kafasını karıştırıyor"

• "Bu soru beni tamamen attı"

• "Bu soru öğretmeni bile şaşırttı"

eşanlamlı:
• karıştırmak
,
• atmak
,
• tilki
,
• şaşkınlık
,
• sersemlik
,
• delirtmek
,
• birleştirmek

3. Cause to feel embarrassment

• "The constant attention of the young man confused her"

synonym:
• confuse
,
• flurry
,
• disconcert
,
• put off

3. Utandırmak

• "Genç adamın sürekli dikkati onu karıştırdı"

eşanlamlı:
• karıştırmak
,
• telaş
,
• sinirlendirmek
,
• çıkarmak

4. Assemble without order or sense

• "She jumbles the words when she is supposed to write a sentence"

synonym:
• jumble
,
• confuse
,
• mix up

4. Düzen veya anlam olmadan bir araya getirin

• "Bir cümle yazması gerektiğinde kelimeleri sallıyor"

eşanlamlı:
• karışmak
,
• karıştırmak

5. Make unclear, indistinct, or blurred

• "Her remarks confused the debate"

• "Their words obnubilate their intentions"

synonym:
• confuse
,
• blur
,
• obscure
,
• obnubilate

5. Belirsiz, belirsiz veya bulanık olun

• "Duyguları tartışmayı karıştırdı"

• "Sözleri niyetlerini bastırıyor"

eşanlamlı:
• karıştırmak
,
• bulanıklaştırmak
,
• belirsiz
,
• bozmak

Examples of using

Don't confuse love and desire.

Sevgiyi ve arzuyu karıştırma.

Don't confuse Chinese with Japanese.

Japoncayı Çince ile karıştırmayın.

Don't confuse Chinese with Japanese.

Japoncayı Çinceyle karıştırmayın.

It'll confuse him.

Onu şaşırtacak.

I often confuse John and his twin brother.

John'u çoğunlukla ikiz erkek kardeşi ile karıştırıyorum.

Don't confuse me.

Kafamı karıştırma.

Don't confuse opinions with facts.

Düşüncelerle gerçekleri karıştırmayın.

Never confuse pity with love.

Sevgi ile merhameti asla karıştırmayın.

At times I confuse curve with carve.

Bazen "curve"'ü "carve" ile karıştırıyorum.

I always confuse John and his twin brother.

Ben her zaman John'u ve onun ikiz erkek kardeşini karıştırırım.

Don't confuse sugar with salt.

Şeker ile tuzu birbiriyle karıştırma.

You should not confuse business with personal affairs.

İşini kişisel işlerin ile karıştırmaman gerekir.

Don't confuse Austria with Australia.

Avusturya ile Avustralya'yı karıştırma.