Translation meaning & definition of the word "broken" into Turkish language
Türk diline "kırık" kelimesinin çeviri anlamı ve tanımı
Broken
[Kırık]adjective
1. Physically and forcibly separated into pieces or cracked or split
- "A broken mirror"
- "A broken tooth"
- "A broken leg"
- "His neck is broken"
- synonym:
- broken
1. Fiziksel ve zorla parçalara ayrılmış veya çatlamış veya bölünmüş
- "Kırık bir ayna"
- "Kırık bir diş"
- "Kırık bir bacak"
- "Boynu kırılmış"
- eşanlamlı:
- kırık
2. Not continuous in space, time, or sequence or varying abruptly
- "Broken lines of defense"
- "A broken cable transmission"
- "Broken sleep"
- "Tear off the stub above the broken line"
- "A broken note"
- "Broken sobs"
- synonym:
- broken
2. Uzayda, zamanda veya dizide sürekli değil veya aniden değişmiyor
- "Kırık savunma hatları"
- "Kırık bir kablo iletimi"
- "Kırık uyku"
- "Kırık çizginin üzerindeki saplamayı sök"
- "Kırık bir not"
- "Kırık hıçkırıklar"
- eşanlamlı:
- kırık
3. Subdued or brought low in condition or status
- "Brought low"
- "A broken man"
- "His broken spirit"
- synonym:
- broken ,
- crushed ,
- humbled ,
- humiliated ,
- low
3. Durum veya statüde bastırılmış veya düşük getirilmiş
- "Düşük getirilmiş"
- "Kırılmış bir adam"
- "Kırık ruhu"
- eşanlamlı:
- kırık ,
- ezilmiş ,
- alçak ,
- aşağıseslenmiş ,
- düşük
4. (especially of promises or contracts) having been violated or disregarded
- "Broken (or unkept) promises"
- "Broken contracts"
- synonym:
- broken ,
- unkept
4. (özellikle vaatler veya sözleşmeler) ihlal edilmiş veya göz ardı edilmiştir
- "Kırık (veya bakımsız) sözler"
- "Kırık sözleşmeler"
- eşanlamlı:
- kırık ,
- bakımsız
5. Tamed or trained to obey
- "A horse broken to the saddle"
- "This old nag is well broken in"
- synonym:
- broken ,
- broken in
5. İtaat etmek için eğitilmiş veya eğitilmiş
- "Eyere doğru kırılmış bir at"
- "Bu yaşlı dırdır iyi kırılmış"
- eşanlamlı:
- kırık ,
- dalmış
6. Topographically very uneven
- "Broken terrain"
- "Rugged ground"
- synonym:
- broken ,
- rugged
6. Topografik olarak çok düzensiz
- "Kırık arazi"
- "Uyumlu zemin"
- eşanlamlı:
- kırık ,
- çetin
7. Imperfectly spoken or written
- "Broken english"
- synonym:
- broken
7. Yanlış yazılmış veya yazılmış
- "Kırık i̇ngilizce"
- eşanlamlı:
- kırık
8. Thrown into a state of disarray or confusion
- "Troops fleeing in broken ranks"
- "A confused mass of papers on the desk"
- "The small disordered room"
- "With everything so upset"
- synonym:
- broken ,
- confused ,
- disordered ,
- upset
8. Bir kargaşa veya karışıklık durumuna atılır
- "Kırık saflarda kaçan askerler"
- "Masadaki karışık kağıt yığınları"
- "Küçük düzensiz oda"
- "Her şey çok üzgün"
- eşanlamlı:
- kırık ,
- karışık ,
- düzensiz ,
- üzgün
9. Weakened and infirm
- "Broken health resulting from alcoholism"
- synonym:
- broken
9. Zayıflamış ve güçsüz
- "Alkolizmden kaynaklanan kırık sağlık"
- eşanlamlı:
- kırık
10. Destroyed financially
- "The broken fortunes of the family"
- synonym:
- broken ,
- wiped out(p) ,
- impoverished
10. Finansal olarak yok edildi
- "Ailenin kırık servetleri"
- eşanlamlı:
- kırık ,
- silinmiş çıkış(p) ,
- yoksul
11. Out of working order (`busted' is an informal substitute for `broken')
- "A broken washing machine"
- "The coke machine is broken"
- "The coke machine is busted"
- synonym:
- broken ,
- busted
11. Çalışma dışı düzen (`busted' `broken' için gayri resmi bir ikame şeklidir)
- "Kırık çamaşır makinesi"
- "Kola makinesi bozuldu"
- "Kola makinesi bozuldu"
- eşanlamlı:
- kırık ,
- yakalanmış
12. Discontinuous
- "Broken clouds"
- "Broken sunshine"
- synonym:
- broken
12. Devamsız
- "Kırık bulutlar"
- "Kırık güneş"
- eşanlamlı:
- kırık
13. Lacking a part or parts
- "A broken set of encyclopedia"
- synonym:
- broken
13. Bir parça veya parça eksikliği
- "Kırık bir ansiklopedi seti"
- eşanlamlı:
- kırık