Translation meaning & definition of the word "boy" into Turkish language

noun

1. A youthful male person

• "The baby was a boy"

• "She made the boy brush his teeth every night"

• "Most soldiers are only boys in uniform"

synonym:
• male child
,
• boy

1. Genç bir erkek

• "Bebek bir çocuktu"

• "Çocuğa her gece dişlerini fırçalattı"

• "Çoğu asker üniforma içinde sadece erkektir"

eşanlamlı:
• erkek çocuk
,
• oğlan

2. A friendly informal reference to a grown man

• "He likes to play golf with the boys"

synonym:
• boy

2. Yetişkin bir adama samimi bir gayri resmi referans

• "Çocuklarla golf oynamayı seviyor"

eşanlamlı:
• oğlan

3. A male human offspring

• "Their son became a famous judge"

• "His boy is taller than he is"

synonym:
• son
,
• boy

3. Erkek bir insan yavrusu

• "Oğulları ünlü bir yargıç oldu"

• "Onun oğlu ondan daha uzun"

eşanlamlı:
• oğul
,
• oğlan

4. (ethnic slur) offensive and disparaging term for black man

• "Get out of my way, boy"

synonym:
• boy

4. (etnik bulamaç) siyah adam için saldırgan ve aşağılayıcı terim

• "Yolumdan çekil evlat"

eşanlamlı:
• oğlan

Examples of using

Do you know the name of the boy who's standing over there?

Orada duran çocuğun adını biliyor musun?

Do you know the name of the boy who's playing the guitar?

Gitar çalan çocuğun adını biliyor musun?

Tom was just a little boy at that time.

Tom o zaman sadece küçük bir çocuktu.

The boy is not tall.

Oğlan uzun boylu değil.

She loves the boy like he's her own son.

Çocuğu, kendi evladıymış gibi seviyor.

She loves the boy like he's her own son.

Çocuğu kendi evladı gibi seviyor.

I'm just a boy who makes mistakes.

Ben sadece hata yapan bir çocuğum.

She bought a toy for the boy.

Çocuk için bir oyuncak aldı.

She bought a toy for the boy.

Çocuk için bir oyuncak satın aldı.

I see a boy.

Bir oğlan görüyorum.

In the amusement park Mary found a boy on his own weeping, and spoke to him gently. "Hey, sonny, what is it? Are you lost? Would you like me to take you to the Lost Children Department?"

Lunaparkta Mary yalnız başına ağlayan bir oğlan buldu ve yumuşak bir sesle "Merhaba yavrum, sorun nedir? Kayıp mı oldun? Seni Kayıp Çocuklar Şubesine götüreyim mi?" dedi.

Tom was a bad boy.

Tom kötü bir çocuktu.

Tom's a bright boy.

Tom zeki bir çocuk.

You're a bright boy.

Sen zeki bir çocuksun.

Tom is a very good boy.

Tom çok iyi bir çocuktur.

The boy plays the piano.

Oğlan piyanoyu çalar.

The boy plays the piano.

Oğlan piyanoyu çalıyor.

Tom's a very tall boy.

Tom çok uzun bir çocuk.

Tom's a very popular boy.

Tom çok popüler bir çocuk.

Tom's a very nice boy.

Tom çok hoş bir çocuk.