Translation meaning & definition of the word "box" into Turkish language
Türk diline "kutu" kelimesinin çeviri anlamı ve tanımı
Box
[Kutu]noun
1. A (usually rectangular) container
- May have a lid
- "He rummaged through a box of spare parts"
- synonym:
- box
1. A (genellikle dikdörtgen) konteyner
- Bir kapak olabilir
- "Bir kutu yedek parçayı karıştırmış"
- eşanlamlı:
- kutu
2. Private area in a theater or grandstand where a small group can watch the performance
- "The royal box was empty"
- synonym:
- box ,
- loge
2. Küçük bir grubun performansı izleyebileceği bir tiyatro veya tribünde özel alan
- "Kraliyet kutusu boştu"
- eşanlamlı:
- kutu ,
- loca
3. The quantity contained in a box
- "He gave her a box of chocolates"
- synonym:
- box ,
- boxful
3. Bir kutuda bulunan miktar
- "Ona bir kutu çikolata verdi"
- eşanlamlı:
- kutu ,
- kutu dolusu
4. A predicament from which a skillful or graceful escape is impossible
- "His lying got him into a tight corner"
- synonym:
- corner ,
- box
4. Yetenekli veya zarif bir kaçışın imkansız olduğu bir çıkmaz
- "Yatması onu dar bir köşeye sıkıştırdı"
- eşanlamlı:
- köşe ,
- kutu
5. A rectangular drawing
- "The flowchart contained many boxes"
- synonym:
- box
5. Dikdörtgen bir çizim
- "Akış çizelgesi birçok kutu içeriyordu"
- eşanlamlı:
- kutu
6. Evergreen shrubs or small trees
- synonym:
- box ,
- boxwood
6. Yaprak dökmeyen çalılar veya küçük ağaçlar
- eşanlamlı:
- kutu ,
- kavak
7. Any one of several designated areas on a ball field where the batter or catcher or coaches are positioned
- "The umpire warned the batter to stay in the batter's box"
- synonym:
- box
7. Bir top sahasında, meyilli veya yakalayıcı veya antrenörlerin konumlandırıldığı birkaç belirlenmiş alandan herhangi biri
- "Kamer meyilli hamuru meyilli kutusunda kalması için uyardı"
- eşanlamlı:
- kutu
8. The driver's seat on a coach
- "An armed guard sat in the box with the driver"
- synonym:
- box ,
- box seat
8. Sürücü koltuğu bir koçta
- "Silahlı bir muhafız şoförle birlikte kutuya oturdu"
- eşanlamlı:
- kutu ,
- sandık koltuğu
9. Separate partitioned area in a public place for a few people
- "The sentry stayed in his box to avoid the cold"
- synonym:
- box
9. Birkaç kişi için halka açık bir yerde ayrı bölümlenmiş alan
- "Soğuktan kaçınmak için nöbetçi kutusunda kaldı"
- eşanlamlı:
- kutu
10. A blow with the hand (usually on the ear)
- "I gave him a good box on the ear"
- synonym:
- box
10. El ile bir darbe (genellikle kulak üzerinde)
- "Kulağına iyi bir kutu verdim"
- eşanlamlı:
- kutu
verb
1. Put into a box
- "Box the gift, please"
- synonym:
- box ,
- package
1. Bir kutuya koyun
- "Hediye kutusunu kutlayın lütfen"
- eşanlamlı:
- kutu ,
- paket
2. Hit with the fist
- "I'll box your ears!"
- synonym:
- box
2. Yumrukla vurmak
- "Kulaklarını kutlayacağım!"
- eşanlamlı:
- kutu
3. Engage in a boxing match
- synonym:
- box
3. Bir boks maçına katılın
- eşanlamlı:
- kutu