Translation meaning & definition of the word "anxious" into Turkish language

adjective

1. Eagerly desirous

• "Anxious to see the new show at the museum"

• "Dying to hear who won"

synonym:
• anxious(p)
,
• dying(p)

1. Hevesle arzulayan

• "Yeni gösteriyi müzede görmek çok zor"

• "Kim kazandığını duymak"

eşanlamlı:
• kaygılandırılmış(p)
,
• ölen(p)

2. Causing or fraught with or showing anxiety

• "Spent an anxious night waiting for the test results"

• "Cast anxious glances behind her"

• "Those nervous moments before takeoff"

• "An unquiet mind"

synonym:
• anxious
,
• nervous
,
• queasy
,
• uneasy
,
• unquiet

2. Kaygıya neden olmak veya bunlarla dolu olmak veya göstermek

• "Test sonuçlarını bekleyen endişeli bir gece geçirin"

• "Arkasında endişeli bakışlar"

• "Kalkıştan önceki o gergin anlar"

• "Sessiz bir zihin"

eşanlamlı:
• endişeli
,
• sinirli
,
• kusturucu
,
• huzursuz
,
• sessiz

Examples of using

Tom is anxious to leave.

Tom gitmek için endişeli.

Tom is anxious to see you.

Tom seni görmek için endişeli.

I'm anxious to succeed.

Başarmak için endişeliyim.

I have to admit I'm a little anxious.

Biraz endişeli olduğumu kabul etmeliyim.

Tom is getting anxious.

Tom endişeleniyor.

Tom looks anxious.

Tom endişeli görünüyor.

Tom became anxious.

Tom endişeli oldu.

Tom appeared anxious.

Tom endişeli görünüyordu.

I was anxious.

Endişeliydim.

I sent an email to an old friend of mine. We haven't kept in touch for awhile, being that the last time we met was over two years ago and haven't contacted each other since. There's no reply from her yet. I'm starting to get anxious.

Eski bir arkadaşıma bir e-posta gönderdim. Son kez karşılaşmamız iki yıl önce olduğu için bir süre görüşmedik ve o zamandan beri birbirimizle temas kurmadık.Ondan henüz bir cevap yok. Endişelenmeye başlıyorum.

Tom seems anxious.

Tom endişeli görünüyor.

He was getting increasingly anxious.

O, giderek daha çok kaygılanıyordu.

I cannot relax if one of my friends is anxious.

Arkadaşlarımdan biri endişeli ise rahatlayamam.

She was anxious lest she might miss the train.

O, tren kaçırabilir diye endişeliydi.

She is anxious about her father's health.

Babasının sağlığı için endişe duyuyor.

She was anxious to recover from illness.

O, hastalığı atlatma konusunda endişeliydi.

She is very anxious about his health.

Sağlığı hakkında çok endişeli.

She was anxious about his health.

O, onun sağlığı hakkında endişeliydi.

She is anxious about his safety.

O, onun güvenliği hakkında endişelidir.

She became very anxious about her son's health.

Oğlunun sağlığı hakkında çok endişelendi.