Tom became aware that he was no longer alone anymore.
Tom artık yalnız olmadığının farkına vardı.
To go faster you'd better go alone, to go further you'd better go with someone.
Daha hızlı gitmek için yalnız gitsen iyi olur, daha ileri gitmek için biriyle gitsen iyi olur.
Tom was sitting alone at one of the tables near the door.
Tom kapının yakınındaki masalardan birinde tek başına oturuyordu.
Tom sat alone, staring straight ahead.
Tom tek başına oturdu, dümdüz ileriye baktı.
Tom sat alone, staring straight ahead.
Tom tek başına oturdu, dümdüz ileriye baktı.
Tom sat alone in the dark.
Tom karanlıkta tek başına oturdu.
Tom sat alone at the table, drinking absinthe.
Tom absinthe içerek masada tek başına oturdu.
Tom sat alone at the kitchen table, drinking a cup of coffee.
Tom mutfak masasında tek başına oturdu, bir fincan kahve içti.
Tom sat alone at one of the booths in the diner.
Tom lokantadaki stantlardan birinde tek başına oturdu.
I live alone in this house.
Bu evde yalnız yaşıyorum.
Tom and Mary aren't alone.
Tom ve Mary yalnız değiller.
When you're alone in your apartment, you feel independent. When you're alone in your room, you feel free. When you're alone in your bed, you feel lonely.
Dairenizde yalnız olduğunuzda, kendinizi bağımsız hissedersiniz. Odanızda yalnız olduğunuzda, kendinizi özgür hissedersiniz. Yatağında yalnız kaldığında, kendini yalnız hissedersin.
This is something I need to do alone.
Bu tek başıma yapmam gereken bir şey.
I'm not telling you to go alone.
Sana yalnız git demiyorum.
I don't think I could spend six hours alone with you.
Seninle altı saat yalnız kalabileceğimi sanmıyorum.