Translation meaning & definition of the word "aim" into Turkish language
Türk diline "aim" kelimesinin çeviri anlamı ve tanımı
Aim
[Hedef]noun
1. An anticipated outcome that is intended or that guides your planned actions
- "His intent was to provide a new translation"
- "Good intentions are not enough"
- "It was created with the conscious aim of answering immediate needs"
- "He made no secret of his designs"
- synonym:
- purpose ,
- intent ,
- intention ,
- aim ,
- design
1. Planlanan eylemlerinizi hedefleyen veya yönlendiren beklenen bir sonuç
- "Niyeti yeni bir çeviri sağlamaktı"
- "İyi niyetler yeterli değildir"
- "Acil ihtiyaçlara cevap verme bilinçli amacı ile yaratılmıştır"
- "Tasarımlarını sır olarak saklamadı"
- eşanlamlı:
- amaç ,
- niyet ,
- hedef ,
- dizayn
2. The goal intended to be attained (and which is believed to be attainable)
- "The sole object of her trip was to see her children"
- synonym:
- aim ,
- object ,
- objective ,
- target
2. Ulaşılması amaçlanan (ve ulaşılabilir olduğuna inanılan) hedef
- "Yolculuğunun tek amacı çocuklarını görmekti"
- eşanlamlı:
- hedef ,
- şey ,
- objektif
3. The action of directing something at an object
- "He took aim and fired"
- synonym:
- aim
3. Bir nesneye bir şey yönetme eylemi
- "Amaç aldı ve ateş etti"
- eşanlamlı:
- hedef
4. The direction or path along which something moves or along which it lies
- synonym:
- bearing ,
- heading ,
- aim
4. Bir şeyin hareket ettiği veya üzerinde uzandığı yön veya yol
- eşanlamlı:
- taşıyan ,
- başlık ,
- hedef
verb
1. Point or cause to go (blows, weapons, or objects such as photographic equipment) towards
- "Please don't aim at your little brother!"
- "He trained his gun on the burglar"
- "Don't train your camera on the women"
- "Take a swipe at one's opponent"
- synonym:
- aim ,
- take ,
- train ,
- take aim ,
- direct
1. Gitmeyi işaret edin veya neden olun (üflemeler, silahlar veya fotoğraf ekipmanı gibi nesneler)
- "Lütfen küçük kardeşine nişan alma!"
- "Silahını hırsız üzerinde eğitti"
- "Kameranı kadınlara eğitme"
- "Kendi rakibine tokat at"
- eşanlamlı:
- hedef ,
- almak ,
- tren ,
- hedef almak ,
- direkt
2. Propose or intend
- "I aim to arrive at noon"
- synonym:
- aim ,
- purpose ,
- purport ,
- propose
2. Önermek veya niyet etmek
- "Öğle yerine varmayı hedefliyorum"
- eşanlamlı:
- hedef ,
- amaç ,
- ifade etmek ,
- önermek
3. Move into a desired direction of discourse
- "What are you driving at?"
- synonym:
- drive ,
- get ,
- aim
3. İstenen bir söylem yönüne geçin
- "Neye sürüyorsun sen?"
- eşanlamlı:
- sürmek ,
- edinmek ,
- hedef
4. Specifically design a product, event, or activity for a certain public
- synonym:
- calculate ,
- aim ,
- direct
4. Belirli bir halk için özel olarak bir ürün, etkinlik veya etkinlik tasarlayın
- eşanlamlı:
- hesaplamak ,
- hedef ,
- direkt
5. Intend (something) to move towards a certain goal
- "He aimed his fists towards his opponent's face"
- "Criticism directed at her superior"
- "Direct your anger towards others, not towards yourself"
- synonym:
- target ,
- aim ,
- place ,
- direct ,
- point
5. Belirli bir hedefe doğru ilerlemek (bir şey) niyetinde
- "Yumruklarını rakibinin yüzüne doğru yöneltti"
- "Üstünlerine yöneltilen eleştiriler"
- "Öfkeni başkalarına yönelt, kendine değil"
- eşanlamlı:
- hedef ,
- yer ,
- direkt ,
- nokta
6. Direct (a remark) toward an intended goal
- "She wanted to aim a pun"
- synonym:
- aim
6. Amaçlanan bir hedefe doğru doğrudan (bir açıklama)
- "Bir cezayı hedeflemek istedi"
- eşanlamlı:
- hedef
7. Have an ambitious plan or a lofty goal
- synonym:
- draw a bead on ,
- aspire ,
- aim ,
- shoot for
7. İddialı bir plan veya yüce bir hedefiniz olsun
- eşanlamlı:
- üzerine boncuk çekmek ,
- arzulamak ,
- hedef ,
- vurup almak